“Çay, simit aşa, şehirde yaşa”. Bundan kırk yıl önce tatar büyükleri, şehrin cazibesine kapılıp şehre kaçan gençlere, böyle söylendiklerini çok duymuştum.

Gençlerin çay, simide razı olup, köydeki babasının işini devam ettirmeyip(tarım-hayvancılık) şehrin cazibesine kapılarak, şehirde asgari ücretle çalışmaya razı olduklarını da çok duymuştum. Tabi, o zamanlar asgari ücret çok yaygın bir ücret değildi, çalışanların birçoğu asgari ücret üstünde maaş alırlardı, çünkü işçi sendikaları o yıllarda daha etkiliydi.

Konumuz çay-simit olunca aklıma geldi, 40 yıl önce belki öyleydi ama şimdi değil, artık gelirlerin yetersizliği nedeniyle, neredeyse çay ve simit ile idare etse bile diğer harcamalarına geliri yetmiyor.

Adalet ve Kalkınma Parti’si Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1993 yılında seçim meydanlarında çay simit hesabı ile Çiller hükümetini eleştiriyordu.

Recep Tayyip Erdoğan o zaman sormuş,  biz de bu gün için cevap vermeye çalışalım.

“Bu kardeşinizin her zaman bir hesabı var, bir bardak çay kaç para”

Söyleyelim, Odunpazarı Belediyesinin çay bahçesinde 3 TL, kahvehanelerde 5 TL, kafelerde ise, 10-15TL. Ortalama 7 TL diyelim.

“Simit kaç para”

Onu da söyleyelim simit Eskişehir’de 9 TL, aynı gramajlı simit Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek Fabrikası’nda 4 TL. Hadi biz ortalamasını alıp 6,5 TL diyelim.

“Ne yaptı?”

Bir çay-simit en uygun fiyatlarla 13,5 TL yaptı.

“Üç tane çocuğunuz, hatun dört, siz beş, bakın çay ve simidin dışında başka bir şey yemeyeceksiniz!”

Beş kişi üç öğün çay-simit ile beslenecek, bir günlük masraf 202,5 TL.

Bir aylık çay simit beslenme masrafı 6 bin 75 TL.

“Kaç para asgari ücret?”

Çalışanların yarıya yakını nerdeyse asgari ücret alıyor, 11 bin 402 TL.

Beş kişilik bir ailenin çay-simit masrafı 6 bin 75.TL’yi düşelim asgari ücretten kalan 5 bin 327 TL.

En düşük emekli maaşı 7 bin 500 TL, emeklinin geriye kalan parası, bin 425 TL.

“Evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik parasını kim ödeyecek?” Su parasını kim ödeyecek? Çoluk çocuğun okul masrafını kim karşılayacakkkk? Soruyorum sizlere!”

Adalet ve Kalkınma Partisi ve Sayın Cumhurbaşkanı o yıllarda çok doğru sormuştu.

Bu gün 2023 Türkiye’sinde, emekliler olarak aynı soruları bizde soralım!

Kalan 1.425 TL ile evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik parasını kim ödeyecek? Su parasını kim ödeyecek? Torunlara kim oyuncak alacak? Kim harçlık verecek?

“Bu zalim yönetim, bu aziz millete, bir bardak çayla bir simidi bile layık görmüyor, bunların peşinden nasıl gideceksiniz?”

Evet, 1993 yılında Recep Tayyip Erdoğan böyle soruyordu.

Tüm Emeklilerin Sendikası da bu soruları imza stantlarında soruyor.

Bekâr bir kişinin yaşam maliyeti 21 bin 50 TL.

Açlık sınırı 15 bin 660 TL.

Yoksulluk sınırı 46 bin 980 TL.

En düşük emekli maaşı 7 bin 500 TL.

Hesabı yukarıda yapmıştık.

Bu arada basına verdiğim bir açıklamada,  yoksulluk sınırı rakamlarına ve yaşadığımız enflasyona göre en az emekli emekli maaşının 50 bin TL olması gerektiğini söylemiştim.

Yoksulluk ne demek; “yiyecek, içecek, barınma, giyim-kuşam gibi temel ihtiyaçlara, yeterli gelire sahip olmama nedeniyle ulaşamamak yani fakirlik, yokluk, yoksunluk” demektir.

Basın açıklamasından sonra sevdiğim bir kardeşimin ziyaretine gitmiştim ve ona basına verdiğim açıklamayı anlatmıştım, yani en az emekli maaşı 50 bin TL olmalı diye, “abi gazeteciler ne içtin diye sormadılar mı?” dedi. Hayır, sormadılar dedim, yoksulluk rakamına göre böyle söylediğimi anlattım.

Daha sonra yolda rastladığım bir arkadaşıma aynı şeyi söyledim, “kafan iyi miydi?” dedi. Nereden iyi olacak, kafamızın iyi olmasına da izin vermiyorlar artık dedim ve ona da aynı gerekçemi anlattım.

Bundan bir gün sonra, Sakarya Gazetesi’nden usta gazeteci Hakkı Sağlam, bizimle ilgili olarak latife yapmış ve “Tüm Emeklilerin Sendikası Merkez Temsilcisi Bayram Yumrukaya, emeklilerin yeni yılda(yılda) beklentilerini dile getirmiş. Emekli maaşları 50 bin lira olmalı demiş”… Bizce 50 bin lira da az, 100 bin lira olsun! Öyle ya, isteyenin bir yüzü kara… Vermeyen zenci olsun” diye yazmış.

Tabi yukarıdaki iki diyalog ve Hakkı Sağlam’ın yazdıklarını düşündüm.

Bütün rakamlar ortada iken, yaşam koşullarının zorluğu ortada iken, en bilinçli insanların bile 50 bin TL’yi çok bulmalarına şaşırdım. Ya onlar için yaşam sıkıntısı yok, ya da emekli yakınları yok.

Bilinçaltımıza kazınan birçok olumsuzlukları artık kanıksamış durumdayız.

Her şeye alıştırıldığımız gibi, sanırım yoksulluğa da alıştırılacağız, ya da alıştırıldık, geldiğimiz nokta bu.

Belki rakam telafi etmek çok doğru olmayabilir, enflasyon nedeniyle tüm rakamlar her gün artıyor, zira ekonomistler, “esas tufan seçimden sonra” diyorlar. O zaman emekli maaşı hesap edilirken yoksulluk sınırı temel alınmalıdır ve yoksulluk sınırı ne ise, en az emekli maaşı o rakam olmalıdır. Şu an yoksulluk sınırı 46 bin 980 TL.

Memlekete yıllarca hizmet etmiş, sosyal güvenlik primlerini ödemiş, vergisini vermiş, emekli olunca huzurlu bir yaşamı hayal etmiş ve hak etmiş olan emekliler dilenmiyor, yüzünü karartmadan hakkı olanı istiyor. İki yüzü kararacak ya da kızaracak olanlar bellidir, ama kararır mı? Kızarır mı? Bilemiyoruz!

Avrupa emeklisi ile Türkiye emeklisinin gazete fotoğraflarındaki yüz ifadelerine bakmak aslında her şeyi anlatıyor, daha ne diyelim.

16 milyon emekli, şu an tam olarak sendikal anlamda örgütlü değil, sendikal örgütlenmeyi gerçekleştirdiği zaman emekliler tüm haklarını alabilmelerinin önünde hiçbir engel kalmayacak,  yeter ki emekliler örgütlensin, birleşsin ve birlikte bir güç olsun.