Devlet, çalışma hayatında çeşitli rollere sahip. Öncelikle kendisi bir işveren olarak rol üstleniyor. Kamu iktisadi teşebbüslerinde, sağlık, eğitim ve benzeri hizmetler alanında istihdam ettiği ücretlilerin işvereni durumunda.
Devletin diğer bir işlevi düzenleme ve denetleme. Piyasada faaliyet gösteren işletmelerin, istihdam ettikleri ücretlileri çalıştırırken uyması gereken koşulları düzenliyor. Diğer taraftan, bu işletmelerin çalışma ve sosyal güvenlik mevzuatına uygun olarak davranıp davranmadığını denetliyor. Uygunsuzluk durumunda ise idari yaptırımlar uyguluyor.
Son olarak devlet, çalışma ilişkilerindeki uyuşmazlıklar durumunda hakem rolü üstleniyor. Özellikle sendikalar ile işverenler/işveren sendikaları arasında süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde uyuşmazlık çıkması durumunda, devletin kurduğu arabuluculuk mekanizması buna örnek verilebilir.
Devletin tüm fonksiyonlarının ortak amacı, çalışma hayatında standardı sağlamak. Kendisi işveren olarak “örnek” teşkil eden uygulamalarıyla özel sektör işverenlerini etkilemeyi amaçlıyor. Ancak ne yazık ki son yıllarda kamudaki çalışma ilişkilerinin geldiği nokta açısından bu yorum teorik düzlemle sınırlı kalıyor.
Devletin diğer fonksiyonları ise kamu ve özel sektör işverenlerinin üzerinde baskı kurarak çalışanların haklarını korumayı amaçlamak. Maalesef, devletin son dönemde bu konudaki işlevini de sağlıklı bir şekilde yerine getirdiğini söylemek mümkün değil.
Geçtiğimiz ay yayınlanan tasarruf tedbirleri genelgesi sonrasında, devletin denetleme işlevinde ciddi sorunlar ortaya çıktığı görülüyor. Deniz İpek’in Evrensel Gazetesi’nde yayınlanan “İtibardan tasarruf olmaz, denetimden olur” başlıklı yazısında, 2023 yılında tüm işyerlerinin sadece binde 4’ünün teftiş edildiği vurgulanıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bütçesi’nin sadece binde 2,5’inin Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’na ayrıldığını belirten İpek, 5 milyon işçinin çalıştığı İstanbul özelinde sadece 164 bin işçinin çalıştığı işyerlerinin teftiş edildiğini vurguluyor.
Bakanlık, tasarruf genelgesi nedeniyle bu yıl itibariyle teftişlerin daha da azaltılması doğrultusunda faaliyet gösteriyor. Örneğin müfettişler teftişe giderken, tasarruf tedbirleri nedeniyle İŞKUR araçları tahsis edilmiyor. Müfettişler kendi imkanlarıyla teftiş edecekleri işyerine ulaşıyor. Günlük konaklama için 967 TL veriliyor. Oysa bu rakama, Türkiye’nin küçük illerinde dahi konaklayabilecek yer bulmak neredeyse imkansız.
Tüm bunlara karşı Türkiye Futbol Federasyonu, 600-700 kişilik gruplarla Almanya’ya uçakla seyahat edebiliyor. Tam da bu noktada devletin çalışma hayatındaki koruyucu ve düzenleyici işlevini terk ederek, popülist uygulamaları diğer her şeyin önüne koyduğu sonucuna varmak mümkün.
Tüm gelişmeler göz önüne alındığında teftişsizliğin bir tercih olduğu sonucuna varılabilir. Bu tercihin sonucu olarak çalışanlar piyasanın acımasızlığına terk ediliyor. Bu durum, devlete olan güvenin de yok olmasına yol açıyor.