Mihalgazi ve Tepebaşı’nın yanı sıra Sakarya Vadisi’nde yer alan Sarıcakaya’da da gündeme gelen altın ve gümüş madenleri, geleceğimiz için ciddi bir tehdit oluşturuyor.

Bu maden projeleri, sadece doğanın değil, burada yaşayan insanların ve diğer tüm canlıların hayatına zarar verecek derecede ciddi sonuçlar doğuracaktır. Maden çıkarma sürecinde kullanılacak olan siyanür, bölgemizdeki su kaynaklarını ve tarım alanlarını kirletme riski taşımaktadır. Siyanür, bilindiği üzere doğada çözünmesi zaman alan ve yaşam için tehlikeli bir maddedir. Bölge halkının geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılığı da olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır.

Bu noktada sormamız gereken hayati bir soru var: Gerçekten para ve altın, insan sağlığından ve sürdürülebilir bir yaşamdan daha mı değerli? Bu soruyu yanıtlarken, doğal kaynaklarımıza verdiğimiz zararın etkilerini tüm gerçekçiliğiyle gözden geçirmemiz gerekiyor. Altın ve gümüş gibi değerli madenler, ekonomik bir değer taşısa da bu değerler doğrudan insan hayatını ve sağlığını tehdit edemeyecek kadar kutsal değildir.

Öncelikle, doğa tahrip edildiğinde meydana gelen zararlar geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurur. Toprak verimliliği azalır, su kaynakları kirlenir ve ekosistem dengesi bozulur. Bu durum, yalnızca mevcut nesli değil, gelecek nesilleri de doğrudan etkileyen bir zincirleme reaksiyona yol açar. Göz ardı edemeyeceğimiz gerçek ise, sağlıklı bir yaşam ve çevre olmadan ekonominin ve refahın sürdürülebilir olmadığıdır.

Para ve altın, sadece birer araçtır; oysa doğa ve insan sağlığı hayatın temelini oluşturur. Su kaynaklarımızın ve toprağımızın kirlenmesi demek, çocuklarımızın sağlıklı gıdaya erişiminin kısıtlanması demektir. Hızla değişen iklim koşulları ve çevresel etkilerle mücadele ederken, bir de bölgemizi ve halkımızı zehirleyecek projelere izin vermemek, en temel sorumluluğumuz olmalıdır.

Bir diğer önemli husus da doğa tahribatının neden olduğu sosyo-ekonomik sorunlardır. Tarım ve hayvancılıkla geçinen yerel halk, bu madenlerin faaliyetlerinden doğrudan zarar görecek ve geçim kaynakları ellerinden alınacaktır. Bu durum, toplumsal huzursuzluklara ve ekonomik dengesizliklere neden olurken, göç gibi sosyal problemleri de beraberinde getirebilir.

Sonuç olarak, para ve altın kısa vadeli kazançlar sunuyor gibi görünse de aslında toplumumuzun sağlıklı ve sürdürülebilir geleceği açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Önceliklerimizi belirlerken, doğa ile uyum içinde yaşamayı, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmayı ve toplumsal refahı göz ardı edemeyiz. Çünkü gerçek değer, doğa ile uyumlu bir yaşam sürdürebilmekten geçer. Bu bilinçle hareket etmek, hepimizin sorumluluğudur ve geleceğimize yapılacak en değerli yatırımdır.

Maden projelerine karşı çıkan ve haklı mücadelelerine devam eden Eskişehirlilerin sesine kulak vermeli, onlara destek olmalıyız. Adalet önünde hakkımızı ararken, siyasetçilerin ve karar mercilerinin de gözlerini para hırsından arındırarak halkını, doğasını ve geleceğini düşünen kararlar alması gerektiğine inanıyorum.

Eskişehir’e yakışan, geçici kazançlar değil, sürdürülebilir, doğayla uyumlu bir yaşamdır. Bu güzel şehrin yeşil vadi ve berrak sularla dolu geleceği için birlikte durmalıyız. Unutmayalım ki, altın ve para tükenebilir, ama sağlıklı bir yaşam ve temiz bir çevre asla muadili bulunamayacak değerlerdir. Geleceğimize sahip çıkmak hepimizin sorumluluğudur.

***

KIZILİNLER’İN BEREKETİ KENDİ MASALINI YAZIYOR

Kızılinler Bal Kabağı Panayırı, Tepebaşı Belediyesi'nin öncülüğünde, ata tohumlarından üretilen meşhur Kızılinler bal kabağını tanıtmak amacıyla düzenlenen ve yoğun katılımla gerçekleşen bir etkinlik olarak öne çıktı. Panayırda konuşan Başkan Ahmet Ataç, Kızılinler’in kendi hikayesini yaratma çabasını vurguladı ve bal kabağının hem Kızılinler hem de Türkiye için taşıdığı önemin altını çizdi.

Başkan Ataç, Kızılinler'deki üretimin Türkiye genelinde dikkat çekici bir boyuta ulaştığını, bal kabağının batı ülkelerinde çeşitli şekillerde kullanımına rağmen, Türkiye'de de farklı alanlarda kullanılmaya başlandığını belirtti. Özellikle Kızılinler bal kabağının coğrafi ürün işareti almasının, bölgenin tarımsal itibarını daha da artıracağına olan inancını dile getirdi. Bal kabağının sadece lezzeti ve besleyiciliğiyle değil, aynı zamanda birleştiriciliği ve bereketiyle de öne çıktığını ifade etti.

Etkinlikte, 15 çiftçinin 200 dekarlık alanda 400 ton kabak üretmiş olması, bölgedeki tarımsal verimliliğin somut bir göstergesi olarak sunuldu. Başkan Ataç, bu tür tarımsal faaliyetlerin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması gerektiğini vurgulayarak vatandaşların üreticilere verdiği desteği öne çıkardı.

Bu tür etkinlikler, yerel tarımı canlandırmanın yanı sıra, toplumsal birlikteliği ve kültürel değerlerin korunmasını da teşvik ediyor. Tarımın geleceği açısından umut verici olan bu girişimler, yerel ekonomiye katkı sağlarken, geleneksel ata tohumlarının korunmasına ve yeni nesillere aktarılmasına yardımcı oluyor. Başkan Ataç’ın vurguladığı gibi, Kızılinler kendi masalını anlatacak ve bu masalın kahramanları, emeğiyle topraklarını işleyen üreticiler olacak.