2-6 Aralık tarihlerinde aile hekimlerimizin başlattığı grev, sessiz ama derinden yankılanan bir çığlık olarak karşımıza çıkıyor.
Bu grev, yalnızca hekimlerin değil, aslında vatandaşların da sağlık sistemindeki adalet arayışını temsil ediyor. Peki, neden aile hekimlerimiz greve gitmek zorunda kaldı? İşte bu sorunun yanıtları ve çözüm yolları.
Sağlık sistemimizin birincil basamağında aile hekimleri yer alır. Onlar, hastalarla ilk temas noktasında bulunan, temel sağlık hizmetlerinin verimli işlemesini sağlayan gizli kahramanlardır. Ancak son dönemde getirilen bazı düzenlemeler ve uygulamalar, bu kahramanlarımızın omuzlarına büyük bir yük bindirmektedir.
Öncelikle, antibiyotik, mide koruyucu ve ağrı kesici gibi yaygın kullanılan ilaçları yazdıklarında ceza ile karşılaşmaları, hekimlerin özgür iradesi ve mesleki özerkliklerini tehdit etmektedir. Bu, hekimleri hastalarının ihtiyaçları yerine kotaları düşünmeye itebilir, bu da sağlık hizmetinin kalitesini tehlikeye atar.
Bir başka sorun ise, aile hekimlerine getirilmesi planlanan "6 ayda bir ziyaret" zorunluluğudur. Hastalar, sağlıklarını rutin olarak kontrol altında tutmalılar; ancak bu ziyaretlerin sıklığı ve zamanlaması, kişinin sağlık durumu ve gereksinimleri doğrultusunda şekillenmelidir. Hastaların sırf zorunluluk nedeniyle ziyarete gitmemeleri aile hekimlerinin ceza almasına yol açacaksa, bu ağır bir yük olur ve sağlık sisteminin yanlış algılanmasına neden olabilir.
Daha fazla hastane ziyareti ise, aile hekimlerine yeni cezai yükümlülükler getiriyor. Burada, aile hekiminin görevini yerine getiremediği varsayımı üzerinden hareket ediliyor ki bu, sorunlu bir yaklaşım. Bazı durumlarda, uzman görüşüne ihtiyaç duyulabilir ve bu, sağlık hizmetinin bir parçasıdır.
Aynı şekilde, il dışından gelen ve muayene edilen hastalar için de aile hekimlerinin cezalandırılması, hekim-hasta ilişkisinde sorunlara yol açacaktır. Sağlık hizmeti, sınırları aşan bir insan hakkıdır ve bu tür kısıtlayıcı önlemler, toplumsal sağlığa olumsuz yansıyabilir.
Bu kapsamda, halkımız kendi sağlık hakkı için, hekimlerine sonuna kadar destek olmalıdır. Toplum sağlığı, yalnızca tıbbi hizmetlerle değil, bu hizmetlerin nasıl sunulduğuyla da ilgilidir. Aile hekimlerinin maruz kaldığı bu cezai düzenlemeler, sadece hekimleri değil, vatandaşların sağlık hizmetlerine erişimini de zora sokar.
Sağlık politikamızın önceliği, ceza ve yaptırımlar yerine, kaliteli sağlık hizmeti sunumunu teşvik edici düzenlemeler ve aile hekimlerinin iş yükünü azaltacak yöntemler üzerine odaklanmalıdır. Aile hekimlerimizin sesine kulak verilmeli, onların bu haklı mücadelesi desteklenmelidir. Sağlık sistemini adil ve sürdürülebilir kılmanın yolu, hekimlerin ve hastaların ihtiyaçlarını dikkate almaktan geçer. Sağlık hakkımızı koruyabilmek adına, hekimlerimizin yanında olmalıyız; çünkü onların koşulları, doğrudan bizim sağlık hizmetimize yansıyacaktır.
***
KARŞILIKSIZ ÇEK KRİZİ
Eskişehir iş dünyasını sarsan ve giderek derinleşen bir ekonomi krizi ile karşı karşıyayız: karşılıksız çekler. Eskişehir Ticaret Odası (ETO) Yönetim Kurulu Başkanı Metin Güler'in uyarıları, meseleyi şehir ekonomisi ve aktörleri açısından odak noktası haline getiriyor. Bu yılın sonunda karşılıksız çek işlem tutarının 1 milyar TL’yi aşması bekleniyor ki bu rakam, geçen yıla oranla tam 4.5 kat artmış durumda. Bu artış, ticaretin kalbinde büyük bir yara açarken, tüccar ve sanayiciler için sürdürülemez bir döngüye yol açıyor.
Karşılıksız çekler, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler, bu çeklerin bir nevi domino etkisiyle finansal zorluklar yaşamakta ve daha geniş bir ekonomik krize kapı aralamaktadır. Alacakların tahsil edilememesi, işletmelerin nakit akışını felce uğratmakta, planlamaları ve yatırımları kısıtlamaktadır.
Metin Güler’in ifade ettiği gibi, çözümün anahtarı, çek yasasında yapılacak radikal düzenlemelerden geçiyor. Mevcut durum, çeklerin güvenilir bir ödeme aracı olarak kabul edilmesine zarar vermektedir. Çek kabul eden firmalar, ilerleyen dönemlerde bu araçtan daha fazla çekinecek ve bu da ticari işlemlerde daha fazla sıkıntıya yol açacaktır. İhtiyacımız olan, çeklerin güvenilirliğini geri kazandıracak düzenlemelerdir.
Sonuç olarak, Eskişehir ve Türkiye genelinde iş dünyasının kalıcı zararlar görmesini engellemek için zamanında ve etkin müdahaleler gereklidir. Karşılıksız çek sorununun çözülmesi, sadece finansal bir mesele değil, aynı zamanda ekonomik istikrarımızın bir parçasıdır. Metin Güler'in de değindiği gibi, tüccar ve sanayicilerimizi daha fazla mağdur etmemek, onlara güvenilir bir ticaret ortamı sunmak hepimizin sorumluluğudur. Böylelikle, Eskişehir'in ekonomisi ve ticaret hayatı daha sağlam ve güvenilir bir zeminde yükselebilir.