Sultan akraba ziyaretine gitti.

Öyküm de zaten bizden uçup gitti.

Kendi ailesi var artık.

Evi, yolu ayrı.

Kaldım mı ben evde tek başıma.

Yapayalnız.

Bunaltıcı sıcak bir taraftan…

Benim ezeli yalnızlığım bir taraftan…

Alıp başımı gideyim istedim.

Şöyle çarşıya, pazara, kitapçıya…

Nereye olursa artık.

Arabayla da değil, tramvaya binip…

Realistler, toplumcu gerçekçiler;

“Yazı masa başında yazılmaz,” der. “İyi bir yazar halkın arasında olmalı, insanları gözlemlemeli.”

Yazı çok umurumdaydı sanki…

Benimki başka bir şey.

Bizim bu batıdaki son evin bulunduğu sitede de sanki benden başka kimse yaşamıyor.

Sağa dönüyorum kendimi görüyorum, sola dönüyorum kendimi görüyorum.

“Sesimi duyan var mı!” diye bağırmak geliyor içimden.

***

Tramvaya bindim.

Cam kenarındaki boş bir koltuğa oturdum.

Çarşıya gidiyorum.

Hem tramvayın camından dışarıdaki insanlara hem de tramvaya binip inen insanlara bakıyorum.

Cimri’nin yazarı Moliere de tanıdığı bir berberin berber koltuğuna oturup gelip gideni izlermiş bütün gün.

***

Biraz sonra arka taraftan bir ses geldi:

“Vay şerefsiz, karıma göz dikmiş!”

Ahha!

Geriye dönüp baktım.

Orta yaşlarda bir kadın cep telefonunu açmış dizi izliyor.

İzlediği nasıl bir dizidir bilmiyorum ama…

Kavga kıyamet kopuyor!

Kimse de, “Telefonunun sesini kapatır mısın?” diyemiyor.

Dese…

Al başına belayı.

***

Birkaç durak sonra orta yaşlı bir adam bindi tramvaya.

Elinde telefon.

Telefonun sesi dışarı açık.

Sağlıkçı mübarek, telefonu kulağına götürüp konuşmuyor.

Telefonu ağzına tutarak konuşuyor.

Telefon sinyalleri sağlığını bozmasın diye.

Bütün yolcular hem adamın konuşmasını dinlemek zorunda kalıyor hem karşıdakinin konuşmasını.

***

İki üç durak sonra da genç biri bindi tramvaya.

Telefonda biriyle konuşuyor.

Bu medeniyet görmüş, telefonun sesini dışarı vermiyor.

Telefonu kulağına yapıştırmış, karşıdakinin söylediklerini, “Ee, ee başka?” diye dinliyor.

Neden sonra...

Bir anda, patladı.

“Senin ananı avradını…” diye bağırmaya başladı telefonda karşısındakine.

Oraya gelirsem seni şöyle yaparım, böyle yaparım…

Öyle bağırıyor, öyle küfürler ediyor ki herkesin içinde…

Ağza alınmayacak küfürler.

***

Nedense bir türlü medenileşemiyoruz.

Sonraki durakta inip eve geri döndüm.