Kafka, yayınlanan kitabını heyecanla alıp eve geliyor.

Babasına uzatıyor.

Babası Kafka'ya şöyle bir bakıp,

'Komodinin üstüne koy,' diyor.

***

Kasaptı Kafka'nın babası.

Alina Reyes de 'Kasap' (Le Boucher) adında bir kitap yazdı.

Bunun onunla bir ilgisi yok tabi.

Aklıma geldi sadece. Yenilerde, Reyes'in '7 Gece' adlı kitabını okudum da…

***

Kafka'nın babası kasaptı, sert ve soğuk bir insandı.

John Fante'nin babası kasap değildi ama aileyi terk etmişti.

***

Babası hiçbir zaman ilgilenmedi, Kafka'nın yazdıklarıyla.

Ne olacaktı ki yazınca? Hiç.

Kasap değil de profesör olsaydı değişir miydi bu?

Sanmam.

O zaman da, yine,

'Komodinin üstüne koy,' dedikten sonra, 'benim kitap okumaya zamanım mı var!' diye de söylenecekti muhtemelen.

Diyorum ki, akademisyenler arasında bir araştırma yapılsa…

Projem şu, şimdi bir proje modasıdır gidiyor ya:

Ayda yahut da yılda kim ne kadar kitap okuyor.

Ne tür kitaplar okuyor.

Araştırma Görevlisinden başlayıp, Profesöre kadar sormalı.

Durum ne?

***

Ne kadar doğru bilmiyorum.

Ben okuduklarım üzerinden konuşurum.

Okuduğum kitaplardan birinde yazıyordu.

Necip Fazıl'a son okuduğu şiir kitabı sorulmuş.

Çok kızmış buna.

'Benim şiir okumaya ihtiyacım mı var!' demiş.

Bana pek doğru gibi gelmiyor bu.

Çünkü yazma işinin asıl kısmını okumanın oluşturduğuna inandım hep.

Yüzlerce, binlerce sayfa okuduktan sonra, eğer kısmetin varsa, sen de bir iki sayfa yazmayı başarabilirsin.

'Okumadan alim, yazmadan muallim' diye bir söz de var bizde.

Bol keseden ahkam kesenler için söylenmiş bir söz.

***

Acaba bizde durum ne?

Her gün yazı yazan köşe yazarlarına da bir sormalı, bu ay, bu yıl hangi kitapları okudun diye.

Şöyle derler gibi geliyor bana:

'Yazmaktan okumaya zaman mı var!'

Köşe yazarlığı bizde biraz acayip bir iş:

Her gün yazı yazıyor, köşe yazarı.

İnsan ne yazar her gün.

Kadınların, her gün, 'akşama şunu mu pişirsem bunu mu pişirsem' iç hesaplaşması gibi bir şey bu.

***

Diyelim ki tramvaydasınız.

İşten çıkmış eve gidiyorsunuz. Köpek gibi de açsınız. Kurt gibi diyelim…

Karınızın akşama ne yemeği yapacağını düşünüyorsunuz.

O sırada, karşınızda oturan genç kadının ne güzel gözleri olduğunu fark ettiniz. Melankolik, dalgın, buğulu bakışlı gözler…

İşte o genç, güzel, buğulu bakışlı kadın da, o sırada, eve varınca akşama ne pişirsem acaba, diye düşünüyordur muhtemelen.

Köşe yazarlığı da böyle bir şey bizde:

'Yarına ne yazsam acaba? Şunu mu yazsam, bunu mu yazsam…'

E öyle olunca da…

Nasıl soracaksın köşe yazarına, ne okudun, diye.

Yazmaktan okumaya zamanları yok ki.