31 Mart yerel seçimlerinden sonra siyasetin ana aktörleri farklı kavramlarla da olsa değişim dalgası içerisine girdi.

  Bu süreçte siyaset arenasında en fazla duyulan sözcüklerden biri “yumuşama” sözcüğü oldu.

     Sayın Özgür Özel, uzun zamandır ilk defa CHP’nin seçimlerden birinci parti olarak çıkmasının sonuçlarını hem kendi genel başkanlığı için hem de partisi açısından takviye edecek, sağlamlaştıracak politikalar üretmeye çalışıyor. Ancak,  “erken seçim çağrısı yapmayacaklarını, zira kendilerine gelen oyların bir kısmının emanet olduğunu bildiklerini” söylemesi, daha en başta havayı yumuşattı.

TEK TARAFLI YUMUŞAMA OLMAZ!

    Siyasetin nezaket kuralları çerçevesinde yapılması ve toplumdaki siyasi farklılıkların kutuplaşmaya dönüştürülmemesi özlenen bir siyaset tarzıdır. Bu tarz siyaset, 22 yıldır sert çatışmacı söylemlerden bunalan toplumu rahatlatmak, gittikçe artan otoriterliği ve keyfiliği geriletmek açısından belki yararlı olabilir.

Tek taraflı ve gereğinden fazla yumuşama ise, siyasal iktidarların başarısızlıklarını ve yanlışlarını meşrulaştırmaktan öteye geçmez.

Normalleşme ya da yumuşama siyasetinden elbette korkmamak gerekir.

Ancak, bu tip siyasetin RTE/AKP/MHP iktidarında karşılığı var mıdır?

Yumuşama/normalleşme siyasetini “hararetle” savunanların öncelikle bu sorunun yanıtını CHP örgütüne vermeleri gerekiyor.

ÖRGÜTÜN KAFASI KARIŞIYOR!..

  Örgüt tabanı, Özgür Özel’in yumuşama sürecini, Cumhur İttifakı’nın iç dengelerini bozmak için mi, yoksa CHP’nin gerçekten siyaseten değişmesi için mi yürüttüğünü anlamakta zorlanıyor. Ufukta görülebilecek olası bir cumhurbaşkanı adaylığı için hesaplar yapıldığını düşünenler de mevcut.

    31 Mart seçim sonuçları CHP’nin önüne olası bir erken seçim ile iktidar olabilme fırsatını yarattı. Halkın büyük bir çoğunluğu bir yandan yoksulluk sınırının altında yaşamaya çalışırken bir yandan da eğitimden, yargıya kadar ulaşan zedelenmeleri endişe ile izliyor. Üstelik, siyasi nezaketsizliğin hangi iktidarlar döneminde kimler tarafından başlatıldığını da herkes biliyor.

1989 SENDROMU YAŞANMAMALIDIR!...

   CHP’nin son seçim başarısı “partinin sağa doğru dümen kırmasından değil”, güvenli, sağlıklı, mutlu, insanca bir yaşam arzulayan halkın sandıkta gerçekleştirdiği ittifakın eseri olmuştur. İktidar olabilmek için halkın bu tercihinin sürekli kalıcı örgütsel bir tabana dönüşmesi gerekir. Bu konuda CHP’li belediyeler başarılı sosyal belediyecilik çalışmaları ile CHP’yi iktidara yakınlaştırmakta etkili olmaya devam ediyorlar. (Eskişehir kesinlikle ilk sıralarda yer alır…)

Her şey çok normalmiş gibi “normalleşmede” ısrar ederek ve ana muhalefet görevini iktidara hesap sormadan, sadece “iyi niyet” gösterileri ile sürdürerek iktidara ulaşılacağını düşünmek büyük bir yanılsamadır.

CHP’nin iktidar yolu, aydınlanmacı, kamusal öncelikli, halkçı ve sol perspektifle halkın sorunlarına somut çözüm yollarını gösteren demokratik ve laik temelli bir parti programının halka sunulması ile sağlanabilir. Bu durum aynı zamanda kuruluşun ve kurtuluşun partisi CHP’nin tarihsel sorumluluğudur.

Aksi takdirde, yerel seçimlerde halkın verdiği kredinin sıfırlanması ve 1989 sendromunun tekrar yaşanması kaçınılmaz olur…