Türkiye’nin ulusal bağımsızlık savaşından günümüze kadar süren varoluş ve demokrasi mücadelesinin en önemli “birleştirici gücü” Mustafa Kemal Atatürk, sağdan soldan çekiştirmelerle çok uzun zamandır farklı tanımların içine hapsedilerek adeta ufalanıp yok edilmeye çalışılıyor.

Dünyanın başka bir ülkesinde, yurdunu işgal eden düşman kuvvetlerinin, topraklarından silinip atılmasına üzülen, keşke onlar kazansaydı...’ diyenler var mıdır?

    Vatan topraklarını işgalden kurtaran, saltanat yerine ulusal egemenliği benimseyen, laik Cumhuriyeti kuran; yurttaşların eşitliğini, kadın haklarını, hukuk devletini, çağdaşlığı, akıl ve bilim rehberliğinde halkçı toplumsal düzeni savunan Atatürk’e, düşmanca tavırlar sergilenmesi sadece masum düşünsel farklılık boyutu ile açıklanabilir mi?

İFLAH OLMAZ ATATÜRK KARŞITLARI…

     Kurtuluş Savaşı’nın ulusal birlik ve beraberlik ile başarıya ulaştığını unutan bazıları ulus devletin varlığını ve Anayasa’da yer alan yurttaşlık tanımını kabul etmezler ama her türlü nimetinden yararlanmayı pişkince sürdürürler.

Burada söz edilen Millet tanımının yurttaşların eşitliği’ ortak paydasında birleşen ve Türkiye sınırları içindeki toprakları ‘yurt/vatan’ olarak kabul ederek yaşayan tüm yurtseverlerin ortak adı olduğunu bir türlü anlamazlar.
     Emperyalizmin kurguladığı taşeron örgütlerin gerçek yüzlerini hala göremeyen bu takımın, ulus devletin kurucu kadrolarına ve mazlum milletlere örnek bir mücadelenin liderine düşmanlıkları, “Sevr hayranlığına” kadar uzanır.

       Yüz yıl sonra bu gün hala; Cumhuriyetin kurucuları, değerleri ve kazanımları ‘harici ve dahili bedhahların’ açık saldırısına uğruyorsa, demokrasi ve özgürlük sıralamalarında yıldan yıla gerilere gidiyorsak laik, demokratik, bilimsel ve kamusal öncelikli eğitim hedeflerinden sapılıyorsa, yargı bağımsızlığından kaygı duyuluyorsa, kadına şiddet her geçen gün daha da artıyorsa, “yaşamda en gerçek yol göstericinin bilim olduğu” gerçeğinden uzaklaşılıyorsa; “Çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma” hedefine nasıl ulaşılacak?
YÜKSELEN DEĞER…
     Atatürkçülük, yurdumuzun kendi koşullarından doğan ve gelişen; tam bağımsızlık, antiemperyalizm ve milli sınırlar üzerinde yükselen, içinde aydınlanma devrimleri ile evrensel değerleri barındıran, akıl ve bilim temelli ulusal bir çağdaşlaşma dizinidir.
    Yurtta ve dünyada yaşanan her sorunda; Cumhuriyetin kurucu kadrolarının izlediği politikaların, yaptıkları antlaşmaların ve ‘aydınlanma devrimlerinin’ ne kadar isabetli kararlar olduğunu halkımız artık çok daha iyi anlıyor. Bu durumu son yıllardaki Cumhuriyet kutlamalarında, Atatürk’ü anma günlerinde açıkça gözlüyoruz.  

    Giderek tamamen siyasallaşan dinci ve otoriter politikaların artan baskısı karşısında, Türkiye’deki siyasi sorunların kaynağının Atatürkçülük olduğu ve bu sistemin aşılmasıyla demokratikleşmenin yaşanacağına dair; “numaracı çakma cumhuriyetçiler de kullanılarak” yıllardır yaratılan sistemli algı” artık yıkıldı.
Toplumun büyük bir çoğunluğu Mustafa Kemal Atatürk ile barışık ve onun Türkiye tarihine olan katkısını saygı ile minnetle anıyor.

Ama daha da önemlisi halk artık, siyasetçilerin “bilerek/bilmeyerek ihmal ettiği” Mustafa Kemal Atatürk’ü “resmi düzenlemelere bakmadan” coşkuyla sahipleniyor.

     Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin önderi ve Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü sonsuzluğa uğurlayışımızın 86. yılında sevgi, saygı ve her gün artan bir özlemle anıyoruz; anmaya da devam edeceğiz…