Bizi bekleyen tehditleri tam olarak anlıyor muyuz, bundan emin değilim ama son yıllarda ülkemizin ve dünyanın birçok yerinde yaşanan doğal afetler, iklim değişikliğinin ciddiyetini bir kez daha ortaya koyuyor. Ne yazık hala birçok insanın kafasında, iklim değişikliği sadece daha sıcak bir dünya anlamına geliyor ve yeterince önemsenmiyor. İklim değişikliği,su kaynaklarının azalması, gıda üretiminde düşüş, deniz seviyesinin yükselmesi, doğal afetlerin artması ve biyolojik çeşitliliğin azalması gibi birçok olumsuz etkiye neden olur. Bu nedenle, iklim değişikliği ile mücadele etmek, dünya genelinde ekonomik, sosyal ve çevresel faydalar sağlayacaktır.
Sıcaklıkların artması, buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi, bunlara bağlı kuraklık, seller, fırtına hasarları gibi etkiler, dünya genelinde iktidar sahipleri ve küresel güç odakları tarafından yeterince önemsenmiyor. Peki, iklim değişikliklerinden gerçekten endişelenmeli miyiz? Yanıt evet, çünkü küresel iklim değişiklikleri, hayatımızın her yönünü etkileyecek kadar büyük bir tehdit oluşturuyor. İklim değişiklikleri hem insan hayatını hem de doğal ekosistemleri tehdit ediyor; bazı bölgelerde yağışların dağılımını etkileyerek kuraklık, bazı bölgelerde seller, taşkınlar, heyelanlar, çığ, bazı bölgelerde ise orman yangınları gibi doğal afetleri tetikliyor. Son yıllarda küresel iklim değişikliklerine bağlı bu afetlerin sayısı ve şiddeti giderek artış gösteriyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) verilerine göre, 2000-2019 yılları arasında dünyada meydana gelen 7.348 doğal afetin %77'si iklimle ilişkili afetler ve bu afetler 1,23 milyon insanın ölümüne ve 4,2 milyar insanın etkilenmesine neden olmuş durumda. Ayrıca bu afetlerin maddi kaybı yaklaşık 2,97 trilyon dolar olarak hesaplanıyor.
Geçen haftaki yazımda bizi bekleyen önemli bir tehdit olan açlığa değinmiştim. Aslında açlıkla ilintili sorunların başında iklim değişikliklerine bağlı ortaya çıkan kuraklık ve sellerde tahrip olan tarım arazileri nedeniyle bozulan gıda arzı yer alıyor. Su, yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olmasının yanı sıra, tarım, sanayi, enerji üretimi, biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmetleri gibi pek çok sektör ve doğal sistem için de hayati bir öneme sahiptir. Su kaynaklarının azalması ve kirlenmesi, insan sağlığı, gıda güvenliği, ekonomik kalkınma ve barış için büyük riskler oluşturmaktadır.İklim değişiklikleri su kaynaklarına erişimi doğrudan veya dolaylı olarak etkilemeye devam ettikçe bu tehditler artarak devam edecek ve insanların yaşam kalitesi ve refahı dramatik şekilde düşecektir.
Temiz su kaynaklarına erişim, insan hakları açısından çok önemlidir. Temiz su ve hijyen, sağlık hakkının bir parçasıdır. Seller, su kaynaklarının kirlenmesine ve altyapının zarar görmesine neden oluyor, kuraklıklar ise su kaynaklarının azalmasına vesu stresine yol açıyor. Deniz seviyesinin
yükselmesi ise tatlı su kaynaklarının tuzlanmasına sebep olarak kullanılabilir temiz su arzını tehdit ediyor.
Küresel iklim değişikliği, dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye'nin de temiz su kaynaklarına erişimini olumsuz etkilemektedir. Türkiye, yarı kurak bir iklim kuşağında yer almakta ve su stresi yaşayan ülkeler arasında bulunmaktadır. Bu durum, kısıtlı su kaynaklarının verimli kullanımını ve entegre yönetimini gerekli kılmaktadır. Küresel ısınma nedeniyle Akdeniz Havzası'nda sıcaklık artışı, yağış azalması, kuraklık ve çölleşme gibi olumsuz etkiler beklenmektedir. Bu etkiler, Türkiye'nin tarım, enerji, turizm ve biyolojik çeşitlilik gibi sektörlerini ve ekosistemlerini tehdit etmektedir. Özellikle tarımsal açıdan yağışların azalması, gıda güvenliği açısından önemli bir sorun oluşturmaktadır. Küresel ısınma nedeniyle
Türkiye'nin su kaynakları üzerinde çeşitli etkiler görülmektedir. Bu etkilerden birisi iklim tiplerinde değişiklik olup, bu çerçevede Türkiye'nin farklı bölgelerinde iklim tipleri değişmekte ve sıcaklık artışları gözlenmektedir. Özellikle batı ve güneydoğu Anadolu'da yıllık 4-5 °C, kış mevsiminde
2-3 °C sıcaklık artışı tahmin edilmektedir. Bu durum, yağış rejimini, buharlaşmayı, kar örtüsünü ve
yeraltı suyu seviyelerini etkilemekte, ciddi ölçüde orman yangınları riskini artırmaktadır. İklim değişikliklerinin Türkiye'nin su kaynaklarını üzerindeki bir diğer olumsuz etkisi su kıtlığı ve kuraklıktır. Küresel ısınma nedeniyle ülkemizde yağış miktarında azalma ve dağılımında bozulma görülmektedir. Bu durum, su kaynaklarının azalmasına ve kuraklık riskinin artmasına neden olmaktadır. Türkiye'nin de içinde bulunduğu kuşakta su, yaşamı sınırlayan ve gelecekte uğruna savaşların yaşanabileceği stratejik bir meta haline gelmektedir. 2040 yılına gelindiğinde, ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyada neredeyse her 4 kişiden 1'inin aşırı su kıtlığı olan bölgelerde yaşayacağı tahmin edilmektedir.
Küresel iklim değişikliklerinin su kaynaklarımız üzerindeki olumsuz etkilerinden bir diğeri ise su kalitesinde bozulmadır. Küresel ısınma nedeniyle artan sıcaklıklar, tatlı su kaynaklarında ölümcül patojenlere yol açarak suyu insanların içmesi açısından tehlikeli hale getirmektedir.
Ayrıca aşırı hava olayları, tüm su kaynaklarını tahrip edebilir veya kirletebilir; bu da çocukların özellikle savunmasız olduğu kolera ve tifo gibi hastalıklara yakalanma riskini artırır.
Su ve sanitasyonla ilgili hastalıklar, 5 yaşın altındaki çocuklarda önde gelen ölüm nedenlerinden biridir. Türkiye açısından temiz su kaynaklarına erişimin olumsuz etkilerinin azalması ve Türkiye'nin su güvenliğinin korunması için acilen yapılması gerekenler sınır aşan su havzalarında kıyıdaş ülkelerle işbirliği ve diyalog geliştirmek, su altyapısını iyileştirmek ve çok amaçlı baraj ve hidroelektrik santralleri inşa etmek, yeşil ve sürdürülebilir altyapı sistemlerine öncelik vermek, su tasarrufu ve verimliliğini artırmak için eğitim, farkındalık ve teşvik programları uygulamak, su kaynaklarının kirlenmesini önlemek ve su kalitesini izlemek için yasal ve teknik düzenlemeler yapmak, su
havzalarının entegre yönetimi için planlama, izleme ve değerlendirme mekanizmaları oluşturmak olarak sıralanabilir.
Buraya kadar yazdıklarım artık ilkokul seviyesinde öğrencilere bile derslerde öğretilen şeyler. 'Arife tarif gerekmez diye bir söz var.', bilirsiniz. Son yıllarda yaşadığımız ekstrem iklim olaylarına bağlı olarak ortaya çıkan kuraklığı, orman yangınlarını, fırtına hasarlarını, selleri, taşkınları yeterince ciddiye alıp, yerleşim yerlerimizin ve toplumumuzun dirençliliğini artırmaya yönelik gerekli refleksleri ne ölçüde gösterdik denildiğinde, cevap belirsiz. Demek ki ilkokul çocuklarına bile öğrettiğimiz gerçeklere karşı gerekli tedbirler almak ve çözümler ortaya koymak için ya arife tarif gerek ya da arif olanları dinlemek. Bu yolda devam edersek bizi bekleyen en önemli tehdidin hatta milli beka sorunumuzun küresel iklim değişikliklerine bağlı ortaya çıkacak susuzluk olduğunu yaşayarak öğreneceğiz. Bilin ki yaşayacaklarımız kader değil, tedbirsizlik olacak. İyi haftalar diliyorum.