Geçtiğimiz hafta sonu hava sıcaklıkları birdenbire yirmili derecelere yükseldi.

İnsanlar kabanlarını, kazaklarını; kışlık kıyafetlerini dolaba kaldırdı.

Kışlık kıyafetlerin yerine yazlık kıyafetlerini çıkardı.

Genç kızlar mini eteklerini, askılı tişörtlerini; göbeğine güvenenleri göbeklerini açıkta bırakan tişörtlerini giyip kendilerini dışarı attı, “yaz geldi,” diye.

Yazlık, ince giysileri içindeki genç kızlar, Proust’un çiçek açmış genç kızları gibiydi.

***
Mart ayının daha ikinci haftasında yaşanan bu yaz sıcaklarına şaşırdı insanlar.
“Bu kadar da olmaz!” dediler.
“Niye?”
“Mart ayında Ağustos sıcağı!”
Doğru, çok sıcaktı.

Yakıcı bir sıcak.

***
Ama bilmedikleri bir şey vardı insanların.

Her ne kadar 21 Mart baharın gelişi olarak kabul edilse de…

Geceyle gündüz eşit hale gelse de…

Toprağın uyanışı, baharın gelişi olarak sevinçle nevruz bayramı kutlansa da, mart ayına güven olmaz.
Mart ayı, ayların en güvenilmezidir.

Tıpkı ikiyüzlü insanlar gibi, mart ayının da iki yüzü vardır.

Bir yüzü kış bir yüzü yaz.

Boşuna dememişler mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır, diye.
Başka ne demişler?
Mart ayı ayların çingenesidir, demişler.

Çingenelerin ne zaman ne yapacağı, nereye konup nereye göçeceği belli olmadığı gibi mart ayının da ne zaman ne yapacağı belli olmaz.

Ve işte…
Geçtiğimiz hafta salı gününden başlayarak havalar birden soğudu.
Yükseklere kar yağdı.

Sıcaklık bir günde yirmilerden eksi ikilere düştü.
Çarşamba günü de devam etti soğuk hava.
Perşembe günü sabah kalktığımızda baktık ki!...

Beyaz kelebekler gibi kar taneleri uçuşuyor havada.

Cenap Şahabettin’in Elhan-ı Şita (Kış Nağmeleri) şiirindeki gibi.

“Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş

Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar

(…)

Ey uçarken düşüp ölen kelebek

Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek

Gibi kar”

Biz Cenap Şahabettin değiliz!

Onunki gibi şairane bir ruhumuz yok!

Gördüğümüzü yazıyoruz yazılarımızda.

Onun için…

Beyaz bir melek falan değildi bizim perşembe sabahı gördüğümüz kar.

Buz gibi esen rüzgârla birlikte köpek gibi ısırıyor, kedi gibi tırmalıyordu insanın yüzünü!

Arada bir de öfkelenip oradan oraya savruluyordu.

***

Bakalım daha ne kadar devam edecek bu soğuk havalar?

Martın son haftasına gireceğiz.

Bakarsın martın son haftası da amansız bir kar fırtınasına yakalanırız.

Marttan beklenmeyecek şey değil bu!

E tabii; kuş kuşluğunu, puşt puştluğunu, kış kışlığını yapar da mart martlığını yapmaz mı?
Yapar!
Bir sıcak, bir soğuk.
Ne sıcaklığına güven ne soğukluğuna.
İnsanlara güvenemiyorsun ki aylara güveneceksin.
“O böyle şey yapmaz,” dediğin insan hırsızın, uğursuzun, hak yiyicinin önde gideni çıkıyor.