Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, ESTV ekranlarında çarpıcı açıklamalar yaptı.

Bu açıklamalar gündemi oldukça meşgul edeceğe benziyor. Bugün Ataç’ın açıklamalarından yola çıkarak yoksulluk konusunu ele almak istiyorum. Çünkü Ataç’ın açıklamaları Türkiye'nin karşı karşıya olduğu en büyük sorunlardan birini bir kez daha gözler önüne seriyor: Yoksulluk ve işsizlik. "İnsanlar geçinemiyor, beslenemiyor; çocuklarını okuldan alıyorlar" sözleriyle Ataç, sadece bir kentin değil, tüm ülkenin derin bir yara aldığını vurguluyor.

Türkiye’nin dört bir yanında, yoksulluğun pençesine düşmüş ailelerin dramı, artık gizlenemez bir gerçek haline gelmiştir. Ataç'ın dile getirdiği üzere, milyonlarca hanenin devlet yardımları ile ayakta kalmaya çalışması, bu dramatik durumun en açık göstergesi. Bu, sadece ekonomik başarısızlığın değil, toplumsal dayanışma eksikliğinin ve yönetim zafiyetinin de bir tablosudur.

CHP'li belediyeler, yoksulluğa karşı mücadelede ellerinden geleni yapmaya çalışıyor. İnsanlara gıda, eğitim ve sağlık desteği sunarak bir nebze olsun nefes almalarını sağlıyorlar. Ahmet Ataç gibi belediye başkanları, sosyal sorumluluk anlayışlarını görevlerinin ötesine taşıyarak bu destekleri genişletiyor. Ancak bu çözüm çabaları, ne yazık ki sorunun kaynağını ortadan kaldırmıyor.

YOKSULLUK YARDIMI MARİFET DEĞİL

Yoksulluğun kaynağı, esasen ekonomik politikaların uzun vadede sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyümeyi sağlayacak şekilde kurgulanmamasıdır. Ataç'ın ifade ettiği gibi, milyonların yardımlarla yaşamını sürdürmesi "marifet" değil, işlevini yerine getiremeyen bir sistemin acı sonucudur. Ekonomik eşitsizlikler, işsizlik oranlarının yüksekliği ve zamlar derken, ülke ekonomisi gerçek bir yapısal dönüşüm için seslenişte bulunuyor.

Ancak siyaset arenasında bu tür yapısal sorunların tartışılması ve çözüme kavuşturulması beklenirken, trajik bir biçimde, yoksulluk siyasallaşarak bir araç haline getirilmiş durumda. CHP’li belediyeler gibi iyi niyetli yerel yönetimlerin çabaları her ne kadar takdir edilse de merkezi hükümetin bu soruna etkin çözümler üretmesi gerektiği gün gibi aşikardır. Gelgelelim, iktidarın ekonomik başarısızlıkları için yeterli eleştiriyi üstlenmediği ve sorumluluğu başka alanlara yönlendirdiği de bir gerçek.

YOKSULLUĞUN ÜSTÜNE GİTMEK CESARET İSTER

Yoksulluğun gerçek nedenlerini ele almak politik bir cesaret, bütünsel bir yaklaşım ve uzun vadeli bir strateji gerektiriyor. İstenen çözüm, ancak topluma kalıcı refah sağlamakla ulaşılabilecek bir hedeftir. İstihdam yaratmak, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak ve sosyal güvenlik ağlarını sağlamlaştırmak gibi hedefler, yoksulluğu azaltmanın ve toplumun refahını artırmanın temel taşlarıdır.

Ahmet Ataç’ın altını çizdiği gibi, bu ülkenin, yapısal reformlar ile güçlendirilmiş bir ekonomiye ihtiyacı olduğunu kabul etmesi gerekiyor. Yoksulluk yardımları, elbette bir nebze rahatlama sağlar; fakat bu tür yardımların toplumun büyük bir kesimi için kalıcı hale gelmesi, sosyal adaletsizliğin bir göstergesi haline gelir.

Sonuç olarak, yoksulluğu ortadan kaldırma mücadelesinde gerçek bir ilerleme sağlamak için ekonomik politikaların radikal bir şekilde gözden geçirilmesi ve etkin stratejilerin uygulanması şarttır. CHP’li belediyeler gibi kararlı ve sorumlu yerel yönetimlerin çabaları, geçici çözümler sunabilir; ancak yoksulluğun köklerini kurutmak ulusal politikaların elindedir. Yerel çözümler önemli olsa da asıl çözümün ülke genelinde alınacak kararlarda ve uygulanacak politikalarda yattığını unutmamalıyız.

Halkın çektiği sıkıntılar, dayanılmaz bir hal alırken ve yardımlara bağımlı bir yaşam sürdürmek zorunda bırakılan milyonlar, sürdürülebilir bir gelecek umuduyla daha adil ve eşit bir toplum arzusunu dile getiriyor. Bu seslerin karar alıcılar tarafından duyulması ve gereken adımların acilen atılması gerekiyor. Türkiye’nin geleceği, yoksulluğa ve işsizliğe karşı verilen bu mücadelenin başarısına bağlıdır.