Afet yönetiminin tüm dünyada bilinen dört aşaması var. Bunlar önleme ve zarar azaltma, hazırlık, müdahale, iyileştirme.
Ülke olarak biz afet yönetiminin son iki aşamasında dünyada en fazla deneyime sahip ülkeler listesinde üst sıralarda yer alabiliriz. Ama bu bizim için ne kadar övünülecek bir durum, bunu tartışmak gerek. Zira afet yönetiminin baştaki iki aşaması tehlikeleri afete çevirmemek için gerekli olan iki aşama. İşte belki de biz, bu baştaki iki aşamada kötü olduğumuz için çok afete maruz kaldığımızdan sondaki iki aşamada iyiyiz. Yani tehlikeleri önlemek için önleme ve zarar azaltma ve hazırlık çalışmaları konusunda öylesine yetersiziz ki, çok afetlerle karşı karşıya kalıyoruz ve sonrasında afetlere müdahale ve iyileştirme çalışmaları konusunda iyi olmakla övünüyoruz. Ama ilk iki aşamadaki kötülüğümüz son iki aşamada iyi olsak da çok ciddi can kayıplara ve maddi kayıplarına yol açıyor. Hele ki, ülkemizin depremselliği ve tehlikelere maruziyet riski düşünüldüğünde, 6 Şubat depremi gibi büyük bir depremde dünyanın bütün müdahale ekipleriyle gelseniz de, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine engel olmanız, afet sonrasında ülkenin tüm maddi kaynaklarını tüm inşaat şirketlerini kullansanız da hızlı bir iyileştirme yapmanız mümkün olamayacaktır. Bana göre, bu yüzden eğer önleme ve zarar azaltma, hazırlık konusunda çok hızlı bir ilerleme kaydetmezsek ve kentlerimizi ve toplumumuzu bu yolla dirençli hale getirmezsek, çok büyük afetler görmeye devam etmemiz kaçınılmaz olacaktır. Yıllardır İstanbul gündemde ama ülkemizin diğer bazı metropollerinde de durum çok iç açısı değil. Bursa, İzmir gibi büyükşehirlerimizde de tehlike ve dirençsizliğimize de bağlı olarak afet riski çok yüksek.İstanbul bugün itibarıyla 1999 Marmara depreminden bu yana çok konuşulan deprem riskiyle, şimdi ise bunun dışında bir de kuraklık ve buna bağlı susuzluk riskiyle karşı karşıya. Her ikisi de afet yönetiminin önleme ve zarar azaltma, hazırlık aşamalarının doğru şekilde yürütülmesiyle çözülebilecek konulardı. Tehlikelerin afete dönüşmemesi için hala şansımız var. Hiçbir can kaybı yaşanmayacağı yaklaşımıyla düşünüp işin sadece maddi kayıplarına odaklandığımızda bile, Birleşmiş Milletlere göre afet öncesinde önleme ve zarar azaltma, hazırlık için harcayacağınız 1 birim harcamaya karşılık, afet sonrasında müdahale ve iyileştirme için on birim harcamanız gerekiyor. Biz bugün bu parayı önleme ve zarar azaltma, hazırlık için harcamazsak, İstanbul için söz konusu olan tehlike afete dönüştüğünde on katı daha fazlasını harcamamız gerekiyor.
Kuraklık ve buna bağlı susuzluk olarak değerlendirdiğimizde, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) verilerine göre, İstanbul'a su sağlayan barajlardaki doluluk oranı, son dokuz yılın en düşük seviyesi olan %21,01'e geriledi. Bu düşüş, Türkiye genelinde etkili olan kuraklığın İstanbul'daki barajlardaki su seviyelerini azaltmasından kaynaklanmakta. Güncel verilere göre, İstanbul'un farklı barajlarındaki doluluk oranları şu şekilde: Istrancalar %10,46, Terkos %10,35, Sazlıdere %6,14, Alibey %22,96, Büyükçekmece %4,08, Ömerli %44,88, Darlık %32,43, Elmalı %16,5, Pabuçdere %3,35 ve Kazandere %5,96 olarak kaydedilmiş. İstanbul'a su sağlayan barajlar ve göletler, azami 868 milyon 683 bin metreküp su biriktirme kapasitesine sahip olmalarına ayrıca, barajlar dışından İstanbul'a su sağlayan Yeşilçay ve Melen'den 2023 yılında toplam 607 milyon metreküp su alınmış olmasına rağmen, toplam su miktarı barajlarda sadece 182 milyon 5 bin metreküp seviyesinde. İstanbul'da son dokuz yılın baraj doluluk oranları şu şekilde: 2015'te %66,22, 2016'da %40,43, 2017'de %51,69, 2018'de %52,76, 2019'da %44,37, 2020'de %32,07, 2021'de %47,03, 2022'de %43,48 ve güncel verilere göre 2023 yılı itibarıyla %21,01. Bu veriler, İstanbul'da su kaynaklarının ciddi bir kuraklık tehdidi altında olduğunu ve bu tehlikenin iyi şekilde yönetilmezse bir afete dönüşeceğini göstermekte.
Deprem açısından değerlendiğimizde ise, çok hızlı şekilde gerekli zarar azaltıcı, önleyici çalışmaları ve hazırlık çalışmalarını hızlandırmazsak, depremin İstanbul'daki yapı stoğu düşünüldüğünde yol açacağı can ve mal kayıpları ürkütücü düzeyde olacak. Depremin yol açacağı yıkıcı etki dışında, deprem nedeniyle oluşacak tsunami tehlikesinden Doğan Kalafat Hoca bahsediyor. Bu tehlikenin afete dönüşmemesi için de gerekli çalışmaları yapmamız gerekiyor.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Bölgesel Deprem-Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi Müdürü, Doç. Dr. Doğan Kalafat hocanın Trakya Üniversitesi ev sahipliğinde Balkan Kongre Merkezi'nde düzenlenen 'Her Yönüyle Deprem' sempozyumunda yaptığı sunuma göre, Türkiye bir deprem ülkesi ve bu yüzden deprem tehlikesinin farkında olunması ve gerekli önlemlerin alınması gerek. Aynı sunumda Doğan Kalafat Hoca, Marmara Denizi'nde meydana gelebilecek bir depremin çevresindeki 7 ili etkileyeceğine dikkati çekti. Marmara'da beklenen tsunamilerin heyelan kaynaklı olduğuna, bu kapsamda depremin büyüklüğünün 7'nin üzerinde olacağını öngören Doğan Kalafat Hoca, Marmara Denizi'nin dibinde yaklaşık 900-1200 metre derinliğinde 3 çukur bulunduğuna ve bu çukurların üzerinde 15-20 metrelik alüvyonlar yer aldığına, depremin sarsıntısıyla bu alüvyonların sallanacağına, heyelan kütlesinin akacağına ve buna bağlı olarak tsunamiler oluşacağına dikkat çekti. Yani hoca tehlikeyi belirtti. Tehlikenin afete dönüşmemesi için gerekli önleme ve zarar azaltma, hazırlık çalışmaları yapılmazsa, müdahale ve iyileştirme çalışmaları iyi olsa da kar etmez.
İstanbul özelinde bahsettiğim konular, Türkiye'nin önemli kısmında geçerli. Özetle kırılganlığımızı ya da dirençsizliğimizi, dirençliliğe dönüştürmek için artık afet yönetiminin dört aşamalı olduğu ve sadece müdahale ve iyileştirmeye odaklanmayıp, önleme ve zarar azaltma, hazırlık aşamalarına da odaklanmamız gerektiğini anlamamız gerekiyor. Üstelik önleme ve zarar azaltma, hazırlık aşamalarına harcamadığınız bir liraya karşılık, müdahale ve iyileştirmeye on katı harcamanız gerekiyor.
Bu hafta Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını kutlayacağız. Benin ikinci yüzyıl için dileğim; Cumhuriyetin ikinci yüzyılında artık ilk yüzyılda yaşadığın afetlerden ve acılarda ders çıkar; Dirençlen Türkiyem.