Çok kibar bir kadındı. Çağdaş, aydın, modern…
Babasının, Demokrat Parti döneminde önemli bir bürokrat olduğunu söylerdi.
Ama konuşmasını 'Ah, ah hayat çok boşmuş!' diye bitirirdi.
***
Ah çekecek ne var, diyemeyiz.
Babasının bürokratlığı sayesinde rahat yaşadığını zannettiğimiz kadının gerçekte neler yaşadığını ne siz bilebilirsiniz ne de ben bilebilirim.
Onu ancak Tanrı bilir.
***
Mesela kadının kocası nasıl biri?
Değil mi?
Huysuz, aksi…Diyelim ki Tolstoy gibi biri.
Düşünsenize ne çile çekmişti Sofiya, dünyanın hayran kaldığı büyük yazar Tolstoy'dan?
***
Kim bilir belki de…
Belki de şiddet görüyor kadın kocasından.
Aile içi şiddet öyle bir şey ki…
Ne statü tanır, ne kariyer… Ne çağdaşlık, ne aydınlık, ne modernlik.
***
Yıllar önce, genç bir kadın vardı tanıdığım.
Saygın bir mesleği vardı.
Bir gün yüzü gözü şişmiş, morarmış bir halde gördüm.
'Ne oldu sana?' diye sorduğumda…
'Hafta sonu piknikte düştüm,' dedi.
Başka bir şey demedi. Sustu.
Ben de başka bir şey sormadım. Sustum.
Sustuk.
***
Yüzünün gözünün morarması da gerekmiyor. Şiddetin öyle çok türü var ki…
Mesela kadını evde köle gibi çalıştırmak; yiyip içip bir kenara çekilmek…
Arkadaşlarının, komşularının ya da akrabalarının yanında küçük düşürmek; azarlamak, terslemek, kötü davranmak…
Hatta siyasi, ideolojik ya da güncel konularda kendin gibi düşünmeye zorlamak. Bilerek ya da bilmeyerek…
Kısıtlayıcı davranmak…
Hatırlıyor musunuz, işteyken karısını aramıştı adam. Karısı telefona cevap vermeyince, belki de telefonun sesini duymamıştı kadın, apar topar eve gelip öldürmüştü kadını.
***
Ekonomik özgürlüğünü kısıtlamak…
Bir gün, tanıdığım bir kadın, gizli hesaplarının olduğunu söylemişti. Birkaç banka kartı göstermişti. Kocasının maaşına, banka kartına el koyduğunu; kendisine pazar, market alışverişi için para verdiğini; kendisinin de başka bankalardan kocasından habersiz kredi kartı aldığını; çarşı pazar parasından artırdığıyla da kredi kartlarını ödediğini söylemişti.
Çok da açık sözlüydü, 'Kocamdan don parası mı isteyeyim Adem!' demişti.
Arkasından da, kahkahayla gülmüştü.
Biraz garip bir gülmeydi; gülüyor muydu, ağlıyor muydu belli değildi.
İşin garip tarafı kocası işsizdi ve ailede tek çalışan kendisiydi.
***
Mesela koca kendini bilgisayar oyunlarına kaptırmışsa…
Ya da 'iş toplantılarına', 'arkadaşlarla yemeğe' çıkmalara…
Yahut da akşam, yemeği yer yemez kendini kahveye okey oynamaya atıyorsa…
Ve bunlar yüzünden karısını gözü dahi görmüyorsa bu da bir işkencedir.
***
Adam gece yarısı eve gelince, evde, yatağında bir adamla bulmuş karısını.
Bağırıp çağırmaya başlamış.
'Vallahi kötü bir niyetim yok,' demiş kadın. 'Adamcağız kapıyı çaldı. Dilenci olduğunu söyledi. Kocanızın artık ihtiyaç duymadığı bir şeyiniz varsa, deyince ben de…'
***
Görüyorsunuz işte, dünyanın bin bir hali var.
Kimin ne yaşadığını asla bilemeyiz.