16 Kasım'da başlayan ara tatilin ardından tüm öğrencilerin yüz yüze eğitime başlaması beklenirken; normalleşme sürecindeki aceleci 'tepeden inme' sanal başarı açıklamaları, sorumsuz yaklaşımlarla birleşince salgın genişledi. Bu durum toplumun tüm kesimlerini olumsuz etkilemekle birlikte; galiba en büyük bedeli sağlık çalışanları ile çocuklarımız ödeyecek.

ÇOCUKLARIN DA HAKLARI VARDIR.

Eğitimde fırsat eşitliği, eğitim sisteminde tüm öğrencilere eşit öğrenme fırsatları sunulması anlamını taşır. Bu sayede öğrenciler, ailelerinin sosyoekonomik düzeylerinden, cinsiyetlerinden bağımsız olarak benzer düzeyde yaşama tutunma şansı yakalayabilirler.

1989 tarihli Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 28. maddesi çocukların eğitim hakkını güvence altına alır. Bu sözleşme taraf devletlerin ilköğretimi herkes için ücretsiz ve zorunlu hale getirme sorumluluğunu tanımasının yanında, eğitimin 'nitelikli ve kapsayıcı' olmasını da içerir.

'Eğitimde fırsat eşitliğini ve eğitime erişimi sağlamak sosyal devletin öncelikli görevidir.' Ancak, öğrenciler arasında, nitelikli eğitim ve eğitime erişim açısından zaten var olan eşitsizlik uzaktan eğitim sürecinde daha da büyüyor.

EĞİTİM ZORUNLU AMA…

Türkiye'de zorunlu eğitim çağındaki pek çok çocuk okula erişim konusunda sorun yaşıyor. Bu konu ile ilgili olarak, 'Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Eğitim 2020 Raporu' eğitime erişimde yaşanan sorunları ülkeler arasında karşılaştırmalı olarak gösteriyor.

Eğitime erişim OECD ortalamasında zorunlu olarak altı yaş itibarıyla ilkokul ile başlamakta, ortaöğretimin çeşitli kademeleri dahil edilerek ortalama 16 yaş itibarıyla sona ermektedir. Ancak çağ nüfusunun eğitime tam katılım sağladığı yaş aralığı zorunlu eğitimin sınırlarını aşmaktadır. OECD ortalamasında bu aralık 4-17 yaştır. Türkiye'de ise eğitime tam katılım 6-15 yaşa (10 yıl) karşılık gelip, zorunlu eğitim yaş aralığının altında kalmaktadır.

Okullaşma oranları yaş gruplarına göre incelendiğinde, Türkiye'de 15-19 yaşları arasındaki bireylerin okullaşma oranının (%71) OECD ortalamasının (%84) gerisinde kaldığı görülmektedir. Bu yaş grubundaki bireylerin Türkiye'de zorunlu eğitim çağında olmasına karşın okullaşma oranlarının bu denli düşük olması eğitime erişim konusundaki sorunlara işaret etmektedir.

OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLAR NEREDE?

OECD ortalamasına göre 3 yaş altındaki her üç çocuktan biri (%34) erken çocukluk eğitimi ve bakım hizmetlerinden faydalanıyor.

Türkiye'de ise 3 yaş altındaki her 1000 çocuktan sadece ikisi (%0,2) erken çocukluk eğitimi ve bakım hizmetlerinden faydalanıyor. Danimarka, İzlanda,ve Norveç'te bu oran %50'nin üzerinde.

Türkiye'de okul öncesi eğitimde 3-5 yaş arasındaki okullaşma oranlarında 2005'ten 2018'e önemli gelişmeler kaydedildi. Ancak, okullaşma oranları hala OECD ortalamasının oldukça gerisinde. 2018 yılı verilerine göre, 3-5 yaş okullaşma oranının en düşük olduğu OECD ülkesi maalesef Türkiye.

UÇURUM DERİNLEŞİYOR…

Salgın döneminde, kırılgan nüfusu oluşturan dar gelirli ailelerin ekonomik koşulları daha da geriledi. Bu durum çocukların eğitime erişim olanaklarını iyice daralttı ve 'nitelikli seküler' eğitim giderek yüksek gelirli kesimin ayrıcalığı haline gelmeye başladı.

Salgının kapattırdığı okullardaki çocukların bazıları, ailesi için gelir getirici bir işte çalışmak zorunda kaldıkları için okullarından istemeyerek ayrılıyor. Bu durum 'çocuk gelinlerin ve çocuk işçilerin' sayısını her geçen gün daha da artırıyor.

Bir başka deyişle; salgın döneminde kapatılan okullar, çocuklarımızın bir bölümü için artık hiç açılmayacak!..

İşte gerçekten en çok merak ettiğim nokta da tam burası;

Eğitimin bu günkü görüntüsü; yalnızca iktidarın, muhalefetin değil hepimizin ne kadar umurunda?..