AB ülkeleri ve ABD genelinde artık kısmen oturmaya başlayan çevreye zarar veren firmaların ürünlerini almama gibi bireysel tavırlar artık en üst düzey kurumların resmi politikalarına dönüştü.

Çevreye zarar firmalara üretimi durdur denmiyor ama sen bunu üretirken doğaya şu kadar zarar verdin, o yüzden bu kadar vergi vereceksin denilerek köşeye sıkıştırılıyor. Böylece hem o firma yeni üretim süreçlerine zorlanıyor hem de ek gelirler elde ediliyor. Bu süreçten zararla çıkmamak için bireyler olarak bize ama firmalar olarak tüm ekonomik yapıya büyük sorumluluk düşüyor.

Her ne kadar sanayicileri ilgilendiren bir konu gibi görünse de şayet uyum süreci sağlanmazsa a’dan z’ye tüm ekonomimizin, sadece firmaların değil o firmaların ürettiği ürünleri satın alan, tüketen, satan her kesimin olumsuz etkileneceği bir süreç bu.

Emekli Ayşe Teyzeden, öğrenci Dilek’e, öğretmen Mehmet’ten işçi Mustafa’ya, gazeteci Cihan’dan bürokrat Volkan’a, turizmci Ersin’den ev hanımı Fatma’ya kadar herkesin olumsuz etkileneceği bu süreç Avrupa Yeşil Mutabakatı süreci. Avrupa Yeşil Mutabakatı nedir? Bu sürece uymayan firmalar ihracatta neler ile karşılaşacak? Ek karbon vergisi nedir? Neden bu kadar önemli? Bu verginin yansımaları neler olabilir?

Hatırlanacağı üzere AB’nin Paris İklim Anlaşmasının gerektirdiği yeşil dönüşüm sürecine yönelik yol haritası Avrupa Yeşil Mutabakatı ile ortaya konmuştu. 11 Aralık 2019 tarihinde, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen tarafından açıklanan Yeşil Mutabakat, Avrupa’yı 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarının net olarak sıfırlandığı dünyanın ilk iklim-nötr kıtası haline getirmeyi hedefleyen AB’nin yeni büyüme stratejisi olarak tanımlanmıştı.

ÜRETİMİN DURMASI İMKANSIZ

Bilindiği gibi değerli arkadaşlar, sanayi devrimi ile birlikte dünyada yaşanan gelişmeler sonucunda teknolojik anlamda çağ atladık. Ama bu çağ atlamanın bedeli çevresel açıdan çok ciddi bedellere mal oldu. Çevreye verilen zarar haddi aştı ve artık iklim değişikliği dünyayı tehdit ediyor. Ne yapacağız? Üretimi mi durduracağız? Ya da sanayileşme sürecine dur mu diyeceğiz? Gelişimimizi ilerlememizi tamamladık tekrar eski üretim yöntemlerine mi döneceğiz diyeceğiz? Elbette ki bu bakış açılarının hiçbiri çözüm değil. Ama gerçek çözüm ancak daha temiz veya yeşil yöntemlerle üretim yapılması ve üretim yapılırken salınan karbon miktarının azaltılması olabilir. Yani yeşil ekonomi, yeşil sanayiye geçiş elzemdir.

İşte birçok otoriteye göre çok geç kalınmış bir hamle olsa da dünyadaki pek çok ülkenin onayladığı Paris Anlaşması ile küresel emisyon miktarının azaltılması hedefleniyor. Emisyonları azaltmak içinse ölçmek gerekiyor. Her bir üretim sürecinin doğaya ne kadar emisyon saldığı, yani çevreyi ne kadar kirlettiği bilinirse önlemi de alınabilir.

Yani AB diyor ki üretimimizin doğaya saldığı emisyonu önce ölçelim, baktık ölçüm sonucunda istenen sonuçların üstünde emisyon salan firmalar var, o zaman firmalar ek vergi versin, bu verginin adı da karbon vergisi olsun.

Şimdi bu bakış açısından hareketle AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na göre 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren, altı sektörün yani demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre, elektrik ve hidrojen sektörlerinin AB’ye ihraç edeceği ürünlerin karbon ayak izinin ölçülmesi ve üretim esnasında atmosfere salınan her bir ton başına bir karbon vergisi ödenmesi gerekiyor.

Atmosfere salınan karbon raporlanıyor. Vergisi ülke içinde ödeniyorsa ayrıca AB’ye vergi ödenmesi gerekmiyor.

EN ÇOK ETKİLENECEK ÜLKE BİZİZ

AB, 1 Ekim 2023 ile 31 Aralık 2025 arasını geçiş dönemi olarak belirleyip bu dönemde belirtilen 6 sektörün düzenli raporlama yapmasını, yani karbon salınımını ölçerek raporlamasını istiyor. Bu sistemin de en çok Türkiye, Ukrayna, Çin ve Rusya’nın etkileneceği biliniyor.

Karbon vergisinin amacı ne? Karbon vergisi, karbon emisyonlarını azaltmayı ve yenilenebilir kaynaklar kullanılarak enerji üretilmesini teşvik eden bir politika aracı olarak görülüyor. Fosil yakıtlardan üretilen enerji ürünlerinin yani nedir bunlar; Kömür, petrol ve doğal gaz, bunlar fiyatını arttırıyor ve bu enerji ürünlerine olan talebin düşmesine yol açıyor. Böylece toplam karbon emisyon miktarının düşürülmesi hedefleniyor.

Hatta bırakın fosil yakıtları Danimarka yaz aylarında ülkede 2030 yılından itibaren hayvan yetiştiricilerinden inek, koyun ve domuz başına sera gazı salınımları için vergi alınmasını bile onayladı. Burada amaç ne? Biz buna iktisatta negatif dışsallık adını veriyoruz. İşte buna en sıklıkla verilen örnek çevre kirliliği. Karbon vergisi, üretim süreçlerinde ortaya çıkan sosyal zararı telafi etmeyi amaçlayan, negatif dışsallıkların etkilerini azaltmaya çalışan bir vergi örneği olacak.

HALK NASIL ETKİLENECEK?

Gelelim konunun Emekli Ayşe Teyzeden, öğrenci Dilek’e, öğretmen Mehmet’ten işçi Mustafa’ya, gazeteci Cihan’dan bürokrat Volkan’a, turizmci Ersin’den ev hanımı Fatma boyutuna… onlar bu işten nasıl olumsuz etkilenecek?

Konunun çevresel zarar boyutunu geçiyorum. AB diyor ki, şayet bana ihracat yapmak istiyorsanız, 2026’dan itibaren emisyon salınımı raporunuzu göreyim, şayet belirtilen şartlara uygun değilse ek karbon vergisi ödeyeceksiniz. Bu ek vergi ne demek olacak? İhracatçı firmamızın ihracat maliyetleri artacak, bu artış sonucunda ihracat gelir kalemi düşecek, ihracat geliri düşünce, ülkeye daha az döviz girecek, daha az döviz girince, yatırım sermayeleri düşecek, yatırımlar azalacak, bu durumda maliyetler kısılacak, maliyetler kısılınca karlılık düşecek, gelir azalacak, hatta iç piyasaya sürülen ilgili mal ve hizmetlerin fiyatları artacak. Diyelim işte Ayşe’den Ersin’e, Cihan’dan Volkan’a, Mustafa’dan Mehmet’e herkes daha ucuza aldığı ürünleri daha pahalıya almaya başlayacak. Dolayısıyla ek karbon vergisi iktisadi düzlem içinde tüm ekonomik yapıya olumsuz etki yapacak.

Günümüzde ekonomiye bakış çok değişti ve gelecekte daha da gelişecek. AB ülkeleri ve ABD genelinde artık kısmen oturmaya başlayan çevreye zarar veren firmaların ürünlerin almama gibi bireysel tavırlar artık en üst düzey kurumların resmi politikalarına dönüştü. Çevreye zarar firmalara üretimi durdur denmiyor ama sen bunu üretirken doğaya şu kadar zarar verdin, o yüzden bu kadar vergi vereceksin denilerek köşeye sıkıştırılıyor. Böylece hem o firma yeni üretim süreçlerine zorlanıyor hem de ek gelirler elde ediliyor. Bu süreçten zararla çıkmamak için bireyler olarak bize ama firmalar olarak tüm ekonomik yapıya büyük sorumluluk düşüyor.