Geçen hafta içinde ABD’de yapılmış bir araştırmaya dayalı “İlgilenmenin bir maliyeti var mı? Duygusal empati, depresif belirtilerle etkileşerek, 8 yıl sonra daha yüksek C-reaktif protein düzeylerini öngörüyor” başlıklı bir makale okudum.
Bu makale, duygusal empati, depresif belirtiler ve enflamasyon arasındaki etkileşimi inceleyen bir çalışmayı özetliyor. Bu makaleyi okumam bana iki hafta önce yazdığım “Dünya Sahnesindeki İnsanlık Dramı” başlıklı yazımdaki “başkalarının dertleriyle dertlenen biriyseniz, dünya sizin için gerçek bir cehennem” tespitimi çağrıştırdı.
Okuduğum makalenin arka planında duygusal empatinin, toplumsal faydalarıyla değerli olmasına karşın fizyolojik maliyetleri olabildiği fikri yatıyor ve çalışma, duygusal empatinin, C-reaktif protein (CRP) seviyelerini artırıp artırmadığını araştırmayı amaçlıyor. Araştırma sonuçlarında yüksek düzeyde empati kuran kişilerde CRP seviyesinin artmasıyla sağlık sorunları yaşandığını, bu nedenle empatinin kişisel biyolojik bir maliyete sahip olabileceğini ve özellikle bu durumun enflamatuvar hastalık riskini artırabileceğini öne sürüyor. Özetle çalışma, empatinin psikolojik ve fizyolojik faktörleri göz önünde bulundurarak anlaşılmasının önemini vurguluyor.
Okuduğum makale, kısaca başkalarının dertleriyle dertlenmek, insanlık duygusunun ve empatinin bir ifadesi olmakla birlikte, bazen bu kişinin duygusal yükün altında ezilme ve bunun biyolojik maliyetine maruz kalma riski olduğunu vurgulamaktadır. “Dünya Sahnesindeki İnsanlık Dramı” yazımda, insanlık dramını gözlemlemek ve çözmek için çabalamanın bireysel maliyetine ben de kısmen vurgu yapmıştım.
Duygusal empatiye bağlı, sürekli olarak başkalarının acılarına maruz kalmak, kişinin kendi ruh sağlığını etkileyebilir. Okumuş olduğum makalede de, yüksek düzeyde duygusal empati ile depresif belirtiler arasında bir ilişki olduğu gösterilmektedir. Bu da, insanın başkalarının acılarını fazlasıyla içselleştirmesinin, kendi zihinsel ve duygusal sağlığını tehlikeye atabileceğini düşündürmektedir.
Benim yazımdaysa, başkalarının acılarıyla dertlenen bir bilim insanı olarak bilimin insanlığın karşılaştığı büyük zorluklarla başa çıkma konusunda bir araç olması gerektiğini, bunun için de empati kurmak gerektiğini belirtmiştim. Ancak bilimsel yöntemlerle bu zorlukları anlamak ve çözüm yolları bulmak, insanlık için önemli bir adım olsa, bu süreçte empati kurmanın sınırlarını doğru çizmek gerektiği açıktır. Yani bir bilim insanı olarak insanların yaşadığı zorluklara çözüm bulurken, aynı zamanda içsel huzurumuzu da korumak önemlidir. Belki de, duygusal empatiyi dengelemek için kendi sınırlarımızı çizmek ve zaman zaman başkalarının acılarından uzaklaşmak gerekmektedir.
Köşe yazımın ve okuduğum makalenin ortak noktası, insanın başkalarının sorunlarını ve acılarını anlama ve paylaşma yeteneği ile kendi ruh sağlığını koruma arasındaki dengeyi bulmanın önemli olduğudur. Gerçek başarı, hem insanlık için daha adil ve daha sürdürülebilir bir dünya yaratmada bilimin gücünden yararlanmak hem de kendi ruh sağlığımızı korumak arasında bir denge kurmakla sağlanabilir.
İnsanlar olarak başkalarının dertlerini paylaşmak ve onlara yardım etmek doğal bir eğilimdir. Ancak bunun belirttiğim gibi aşırıya kaçması durumunda içsel dengemizi korumamız çok mümkün değildir. İçsel dengeyi korumanın yollarından biri, kendi duygusal sınırlarımızı belirlemektir. Başkalarının acılarını hissetmek önemlidir, ancak bu duyguları kontrol etmek ve kendi duygusal sağlığımızı korumak gerekmektedir. Bu dengeyi sağlamak, hem kendimiz hem de başkaları için daha sağlıklı bir yaşam sürmemizi ve etkin şekilde yardımcı olabilmemizi sağlayabilir. Dolayısıyla, empati duygusunu korurken kendi ruh sağlığımızı da gözetmek, hayatın bize öğrettiği önemli derslerden biri olmalıdır.
Hacettepe Üniversitesinde görev yapan çok değerli ve başarılı bir hekim akademisyen meslektaşım geçtiğimiz hafta başında koordinatörlüğünü üstlendiği önemli bir toplumsal katkı projesinin benim de katıldığım çalıştayındaki sohbetimiz esnasında, bilim insanları olarak hissetmemiz gereken duygunun empati kurmak yerine sempati duymak olduğunu ifade etti. Gerçekten de empati ve sempati, insanların başkalarının duygularını anlama ve onlara karşı duyarlılık gösterme yeteneklerini ifade eden terimler olsa da, aralarında önemli farklar vardır. Empati, bir kişinin başka birinin duygularını anlaması ve yaşadığı duyguları kendini o kişinin yerine koyarak deneyimlemesidir. Empati, başkalarının duygusal durumunu daha derinlemesine anlamayı ve onları daha iyi desteklemeyi sağlar. Sempati ise, bir kişinin başka birinin duygularını anlaması ve onlara duygusal olarak bağlılık hissetmesi anlamına gelir, ancak kendi duygusal deneyimini tam olarak yaşamaz. Sempati, başkalarının acılarını veya zorluklarını hissetmek yerine, onların duygusal durumuna karşılık verme şeklidir. Sempati göstermek, başkalarının duygusal deneyimlerine duyarlılık göstermek ve onları teselli etmek için kullanılabilir.
Bu nedenle, empatisi olan biri, başkalarının duygularını daha derinlemesine anlar ve onların yaşadığı deneyimleri kendisiyle özdeşleştirirken, sempati gösteren biri, başkalarının duygularına duyarlılık gösterir ve onların yaşadığı zorluklara destek olmaya çalışır, ancak kendi duygusal deneyimini tam olarak yaşamaz.
Ben yukarıda belirttiklerimi akademideki 30 yılı aşan deneyimim sonucunda anlayabildim. Doğrusu bir bilim insanının empati kurmak yerine sempati duymasıymış.
Herkese iyi haftalar diliyorum.