Bertolt Brecht önce ekmek sonra ahlak demiş. Biz biraz güncelleyelim, Önce market sonra, fiyat karşılaştırması, limit hesaplaması son olarakta bunun bir de yarını var diye düşünmek.

Türkiye’de gıda fiyatları son beş yılda %500’ü aşan artışlarla gündemde. İnsanlar fiyatları takip etmekten, ne alacaklarına karar veremez hale geldiler. Artık pazarda ve markette hayatta kalma taktikleri geliştirmek zorundayız. Bu enflasyon yalnızca mutfaklarımızı etkilemiyor, toplumsal yapımızı ve alışkanlıklarımızı da dönüştürüyor. Eskiden insanlar Bugün ne pişirsem diye düşünürdü, şimdi ne alabilirim diye hesap yapıyorlar.

BESLENMEK DEĞİL KARIN DOYURMAK

Ne yemeliyim değil neye yetecek param var sorusuna cevap arıyoruz. Sağlıklı gıdalara erişimin zorlaşmasıyla birlikte, düşük kaliteli işlenmiş gıdalar, beslenme alışkanlıklarımızın merkezine yerleşti. İşlenmiş ve yüksek kalorili gıdalar, daha ucuz olduğu için tercih ediliyor bu da ileride sağlık üzerinde ciddi zararlar bırakıyor. Dengesiz beslenme, obezite ve diyabet gibi hastalıkların yanı sıra, kronik yorgunluk ve ruh hali bozukluklarına da yol açıyor.

Mesele sadece fiziksel sağlık değil. Gıdanın psikolojimiz ve zihinsel işlevlerimiz üzerindeki etkisi de göz ardı edilmemeli. Yetersiz ve dengesiz beslenme, hafıza problemleri, dikkat eksikliği ve bilişsel gerilemeye neden olabiliyor. Gıda fiyatları arttıkça, özellikle dar gelirli kesimler sağlıklı protein, vitamin ve mineral kaynaklarından uzaklaşıyor, bu da zihinsel performanslarını doğrudan etkiliyor.

ÇOCUKLARIN İHTİYACI TOK HİSSETMEK DEĞİL, DENGELİ BESLENMEK

Bu durum çocuklar için daha büyük bir tehdit oluşturuyor. Çünkü beyin gelişimi büyük ölçüde erken yaşlardaki beslenmeye bağlıdır. Kritik besin maddeleri çocukların öğrenme, odaklanma ve hafıza becerilerini doğrudan etkiliyor. Bilimsel çalışmalar, yetersiz beslenen çocukların akademik başarılarının düştüğünü, sosyal becerilerinin zayıfladığını ve ilerleyen yaşlarda zihinsel sağlık sorunları yaşama olasılıklarının arttığını gösteriyor.

Ekonomik sıkıntılar üst üste gelen zamlar yüzünden birçok aile, çocuklarını besleyebilmek için en ucuz seçeneklere yönelmek zorunda kalıyor. Oysa çocukların ihtiyacı olan şey sadece tok hissetmek değil dengeli beslenerek fiziksel ve zihinsel gelişimlerini tamamlamak. Yönelmek zorunda bırakılan ucuz ve besin değeri düşük yiyecekler, geçici bir çözüm gibi gözüküyor fakat uzun vadede kuşaklar boyunca taşınabilecek sağlık ve eğitim sorunlarına yol açıyor.

SAĞLIKLI GIDAYA ERİŞİM LÜKS HALİNE GELDİ

 Gıda temel bir insan hakkıdır. Sağlıklı gıdaya erişim, bir ayrıcalık değil, herkesin temel hakkı olmalı. Ancak günümüzde organik sebzeler, kaliteli et ürünleri ya da sağlıklı yağlar, yalnızca belirli bir kesimin ulaşabileceği lüks ürünler haline gelmiş durumda. Sofralar küçülüyor, çocukların zihinsel ve bedensel gelişimi tetikleniyor ve nesiller boyu sürecek sağlık sorunları kaçınılmaz hale geliyor.

 Peki, gıda gibi temel bir ihtiyacın bile lüks tüketim malı haline gelmesini nasıl normalleştirebiliriz? Bunu sorgulamak ve eleştirmek, sadece bireysel bir farkındalık değil, toplumsal bir sorumluluktur.