Türkiye’de ve dünya genelinde akademisyenlerin karşı karşıya kaldığı en önemli konulardan birisi teori ile uygulama arasındaki dengenin kurulması.
Akademisyenlerin bir kısmı, salt kuramsal yaklaşımlar ve teorik tartışmalar üzerinden çalışmalarını sürdürürken; diğer bir kısmı ise uygulama yönüne ağırlık verip kuramsal yaklaşımlardan yoksun kalabiliyor. Bunun arkasında ise üniversitelerin piyasayla kamu ve evrenselle yerel arasındaki tercihleri yer alıyor.
Küreselleşme olarak adlandırılan 1980 sonrası süreçte üniversiteler, piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda araştırma ve eğitim programlarını yaygın biçimde hayata geçirme eğilimini benimsedi. Bu durum, üniversitelerde görev yapan akademik personele, çalışmalarında uygulama ile teori arasında tercih yapma gibi bir zorunluluğu dayatır hâle geldi. Bazı akademisyenler uygulama kısmına kolaylıkla adapte olurken, diğer grupta yer alan akademisyenler ise birçok zorlukla karşılaştı. Uygulamaya adapte olmak bir gereklilik veya zorunluluk olmamakla birlikte, günümüzde üniversitelerde ağırlıklı olarak görülen eğilim bu yönde!
Aslında uygulama ve teori birbirinden ayrılmaz parçalar olarak görülmeli. Nitekim teorinin kaynağında, uygulamada karşılaşılan sorunsal yer alır. Özellikle sosyal bilimler alanında uygulama ve teorik çerçeveyi birbirinden ayırmak oldukça riskli. Zira sosyal bilimler, gündelik yaşamda karşılaşılan sorunları ve sosyal sorunları inceleyen bilim dallarından oluşur. Örneğin devletlerin benimsediği vergi politikasının toplumdaki algılanışı, sosyal bilimlerin en somut araştırma konularından birisi. Toplumun vergide adalet gibi konulardaki algısının ne yönde olduğu sosyal bilimlerin popüler araştırma konularından birisi. Bir diğer örnek, işçiler ile işverenler arasındaki ilişkilerde hangi yönetim stratejisinin verimliliği arttırdığı, hangi stratejinin işçiler açısından kabul edilebilir olduğu gibi konular da sosyal bilimlerin araştırma konuları arasında yer alır.
Sosyal bilimlerin araştırma konuları, bireylerin, grupların ve toplumun genelinin her gün somut olarak karşılaştığı sorunlarla ilgili… Uygulama/pratik olarak tanımlanabilecek olan tüm sosyal gerçeklikler, sosyal bilimciler tarafından yapılan çeşitli araştırmalar yoluyla ele alınır. Burada esas olan bilimsel araştırma ve etik kurallarına uygun olarak araştırmaların gerçekleştirilmesi. Bunu yaparken de araştırmacının esas aldığı kuramsal yaklaşım önem taşıyor. Araştırmacının esas aldığı kuramsal yaklaşım, onun uygulamadaki soruna yaklaşımını ve değerlendirmesini derinden etkiler. Diğer taraftan bu yaklaşım ve uygulamadaki sorunlar, üniversitelerde verilen eğitimlerin içeriğini ve tarzını belirlemek açısından da önemli.
Türkiye’de ve dünyadaki çeşitli üniversitelerde yer alan birçok akademisyen, teori ile uygulama arasındaki dengeyi tutturmakta zorluklar yaşıyor. Sosyolog Edward Said’in entelektüel ile teknisyen arasında yaptığı ayrımı bu noktada ortaya koymak yerinde olacak. Said’e göre teknisyen, uygulamadaki sorunları çözme ve hayatın içindeki pratik konularla uğraşma işlevine sahipken; entelektüel, hem kendi alanıyla hem de kültürel ve sosyal konularla ilgilenen ve uygulamadaki sorunları teorik çerçeveden ele alan kişidir. Türkiye’de ve dünyadaki akademisyenlerin teknisyenlik veya entelektüellik konusunda hangi tarafa yakın olduğu ise onun araştırma ve eğitim faaliyetleriyle gözlenebilir.
Türkiye’de hem entelektüel açıdan büyük bir zenginliğe sahip olup hem de güncel sorunlara çözüm üretebilen, bilim insanlığı unvanını korumakla birlikte bireysel ve toplumsal hayatın gerçeklerinin içinde yer alabilen en önemli aydın örneklerinden birisi Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen! Büyükerşen, hem kendi siyasi geleneğinden gelenler hem de rakipleri tarafından “Hoca” ismiyle tanınan, Eskişehir’de ve Türkiye’de her kesimin saygı duyduğu önemli bir siyasi ve akademik aktör.
Hoca’nın bu özelliği, siyasi ve akademik niteliğiyle de sınırlı değil. Bugün ülkenin mali politikası ve iktisadi yapısına hakim olmakla birlikte, toplumun kendine özgü gerçekleri çerçevesinde bu yapıyı analiz edebilen örnek bir akademisyen. Aynı zamanda da sokağın diline hakim olan Yılmaz Hoca, güncel sorunları çözme noktasında da çok büyük bir yetenek. Öyle ki 25 yıldır Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı başarıyla sürdürüyor. Öyle bir akademisyen ki araştırma ve eğitimlerinin yanında somut gerçekliklerle ve halkın kendisiyle daima temas hâlinde. Bunun yanında sosyal ve kültürel etkinliklerle de ilgilenmeyi ihmal etmiyor ve yönettiği şehrin ilgilenmesini sağlıyor. Sonuç olarak da elde ettiği başarı ve saygınlık varlığını her daim koruyor. Hoca hem siyasetçiler ve genç akademisyenler hem de uygulama-teori arasında denge tutturması gereken her kesim tarafından örnek alınması gereken büyük bir cumhuriyet aydını ve entelektüel!
Hocamıza, Eskişehir’e kattığı değerin yanında genç akademisyenler için ideal bir örnek teşkil ettiği için sonsuz teşekkür eder, her konuda emsal değerini korumasını ve kattığı değeri daha da arttırmasını dilerim.