Daha çok genç yetişkinlerle orta yaş grubunun mücadele ettiği bi bıkkınlık ve bezginlik durumunu ifade eden kavram olarak karşımıza çıkıyor languishing :)

Benim de iki de bir de “bezdum” diyerek haliyet-i ruhiyemi izaha çalışsam da  “tadım tuzum yok”  deyimi languishing kelimesini tam karşılıyor zannımca 

Kendimi bildim bileli tadım tuzum yok ayrıca: ))

Kelime anlamı “çürüme”ymiş, çürüyor da olabiliriz tabi  : ))

Türkçede tam çevirisi olmasa da “tatsızlık-tatminsizlik” olarak da tarif ediliyor...

Özellikle günlük rutinde pek çok şeyden haz alamama, yaşam heyecanını yitirme, hayata karşı isteksizlik, motivasyon kaybı, odaklanma sorunu, çevreye yabancılaşma,  durgunluk ve boşlukta hissetme halini de içine alan languishing yeni bir sendrom olarak görülüyor günümüzde...

''İyilik halinin yokluğu'' diye de adlandırılıyor. Kişinin kendini sıkıntılı, yorgun ve tatsız bir hayatın içinde kaybolmuş hissetmesi, iyi olma haliyle depresyon arasında ortada bulunan bir durum diye görülüyor… Psikolojik bir rahatsızlık olarak görülmese de tam bir ruhsal sağlıklılık hali de yoktur deniliyor…

Yaşama karşı hissedilen olumsuz tutum, isteksizlik ve enerji kaybı yapılması gereken sorumlulukların sürekli ertelenmesine, düzensizliğe ve karmaşaya neden olarak daha da içinden çıkılmaz bir yola itebiliyor languishing duygu durumu…

Şimdi bu bir duygu durumu ya,,, her duygu durumunun altında duyguya neden olan olaylar, durumlar ve düşünceler mevcuttur diyorsak bu duygunun öncesini de iyi analiz etmek gerekiyor diyor uzmanlar…Ne oluyor da yaşamdan kopuyoruz, haz alamıyoruz, bıkıyoruz, beziyoruz, sıkılıyoruz, geriliyoruz, isteksiz, keyifsiz, tatsız bir hal alıyoruz…

Ne oluyor yani..

Ne oldu da oldu..

Tatsızlık sadece kafamızda değil, sahip olduğumuz ya da olamadığımız koşullarla çok alakalı… Müdahale edemediğimiz, değiştiremediğimiz, çaresiz kaldığımız ve üstünü örttüğümüz her şey bizim tadımızı kaçırıyor aslında. Çevresel faktörler daha belirleyici oluyor bu durumda.. Yoğun iş temposu, ekonomik yetersizlikler, bireysel sorunlar,  sosyal ilişkilerdeki zorluklar, anlaşmazlıklar ve -an-da yaşanan pek çok olumsuz durum stres birikimine neden oluyor. Aslında bu birikim zamanla hem düşünsel hem de duygu durumunu olumsuz etkileyerek tatsızlık sendromuna kapı aralıyor.  Anlam arayışındaki eksiklik, kişilerin genel mutluluk ve tatmin seviyelerini düşürerek duraksama durumuna yol açıyor.

Sosyal bağlantıların azalması da  buna ayrıca bir etken…

Geleceğe yönelik belirsizlikler, karamsarlık, sürekli bir yetersizlik hissi, eksiklik duygusu tadımızı kaçırıyor...

Ve çoğunluğun hissettiği genel bir mutsuzluk haline veriliyor…

Psikolog Adam Grant languishing-le başa çıkmak için akış içinde olmamız gerektiğinden, bahsetse de hayatın günlük akışı ve –an- da yaşanan gerilimler aslında, bu duyguyu daha çok tetikliyor.  Yani öyle kişisel gelişimcilerin “ ne yaşarsanız yaşayın, olaylar değil, sizin onlara yüklediğiniz anlamlar ruh durumunuzu belirler” ifadeleri yaşamın içinde çok daha karşılığı olmayan gerçeklerdir. Zorluklar, engeller, engellemeler ve özellikle de değiştirilemeyen çevresel şartlar insanı bir kıskacın içine zaptettiğinde burada başınıza gelenleri çok da pozitif yorumlayıp geçiştiremezsiniz. O da öyle olsun rahatlığıyla bakamayacağınız sayısız olaylarla karşılaşıyoruz yaşam sürecinde…O nedenle kişinin sadece bireysel mücadelesi her zaman işe yaramaz. Hele ki kısa süreli uzaklaşmalar kısa süreli çözümler sağlasa da, çözümsüz olan her sorun uzun vadede ciddi duygusal çöküntülere neden oluyor.

Yani her şey bizim elimizde ve kontrolümüzde değil…

Ülke koşulları, aile dinamizmi, iş ve sosyal çevre koşulları bütün olarak bu duygunun yaratımından sorumludur. Bireysel mücadelenin çoğunlukla yetersiz kalmasının nedeni budur. Bir üst versiyonda tükenmişlik sendromuna geçmemek için languishing ile başa çıkma noktasında bireysel iyilik halinden daha çok toplumsal esenlik halinin önemini kavramak gerekiyor…

Özetle hepimiz birbirimizin ruhsal iyilik halinden sorumluyuz :)

Sevgiler…