Asch Deneyi Polonya asıllı Amerikalı sosyal psikolog Solomon Asch, 1950’lerde deneysel bir çalışma yapıyor.

Literatüre Asch Deneyi olarak giriyor bu araştırma… Diğer adıyla ''Uyum deneyi''…

İnsanların karar verme sürecinde çevresinin etkisinin ne denli önemli olduğunu anlamaya çalışarak, bireysel yargının grup tarafından ne kadar etkilenebileceğini belirlemeye çalışıyor bu deney… Kararlarımızın, yaşamımızın, doğrularımızın ne kadarının bize ait olduğu sorusu hakkında düşündürücü bir çalışma ayrıca…

Deneyin özeti şu:

Asch Deneye katılacak olan katılımcılara basit bir görüş testine girecekleri söylüyor. Odaya sadece birisi gerçek denek, beşi konudan haberdar kişiler olarak toplamda altı kişilik gruplarla çalışma yapılıyor. Deneyde tüm katılımcılara bir çift kart gösteriliyor. Bu kartların birinde biri kısa, biri orta ve biri uzun olmak üzere 3 tane çizgi var. Diğer kartta ise tek bir çizgi bulunuyor ve diğer karttaki 3 çizgiden biriyle bu çizgi aynı boyda. Yani gösterilen iki kart var, kartların birinde farklı uzunluklarda üç çizgi, diğer kartta da bu çizgilerden birisiyle aynı boyda olan tek çizgili bir kart.

Daha sonra deneklere gösterilen karttaki çizginin diğer karttaki çizgilerden hangisine eşit olduğu soruluyor. Deneyde, katılımcılardan biri hariç diğer hepsi Asch'ın asistanları olduğu için önceden belirlenen davranışları deney esnasında sergiliyorlar.

Deneyin amacı içinde bulunduğumuz sosyal grubun bizim davranışlarımızı ne kadar etkilediğini ortaya koymak. Temel soru ise “insan, doğru bildiğini sandığı şeyin tersini iddia eden bir grupla karşılaşırsa ne yapar

Deney, çalışmadan habersiz gerçek deneklerin, diğer katılımcıların davranışlarını gözleyerek kendilerine nasıl yön verdiğini de kanıtlıyor bire. Deneyde katılımcılara kendilerine kart çiftleri gösterildikten sonra sırayla cevap vermeleri isteniyor. Ve gerçek deneğe söz hakkı en son veriliyor. Gerçek deneğe sıra en son geldiği için ona sıra gelene kadar, diğer katılımcıların cevaplarını duymuş oluyor. Verilen yanıtlardan da haliyle etkileniyor.  Süreçte ilk birkaç denemede deneye katılan (Asch ‘ın asistanları) yani deneydeki tüm katılımcılar yöneltilen sorulara doğru cevap veriliyor. Fakat daha sonra gerçek denek dışındaki katılımcılar hep birlikte yanlış cevaplar vermeye başladığında cevap sırası kendisine gelen gerçek deneklerden %32'si grubun yanlış cevap verdiğini bilmesine rağmen diğer katılımcılara uyarak onlarda yanlış cevap veriyor. Yani grubun tamamı yanlış cevap verdiğinde deneklerinde doğru cevap vermek oranları düşüyor.

Özetle denekler gruba uyma eğilimi gösteriyor. Çünkü öncesinde katılımcıların defalarca kendisiyle aynı tarafta bulunması ve doğru cevap vermesi, tanımasa bile denekte onlara karşı içsel bir güven oluşturuyor. Sonrasında katılımcıların tamamı yanlış cevap verse bile daha önce doğru cevap verdikleri için onlara güvenerek yanlışın tarafında olmayı doğru görüyor. Bu sosyal deney aslında bizim diğerlerini tanımasak bile ne kadar etkilenebileceğimizi de gösteriyor. Ayrıca öncesinde oluşan güven nedeniyle sonrasında grupla aynı tarafta olmamızı kolaylaştırıyor.

Buradan çıkan, çıkartılan epeyce sonuçlar var da yazı çokkkk uzar :)

Özetle gruptan ayrı kalmamak, yanlış olduğunu bilsek bile, grubun tarafında yer almak kolay geliyor :)

Bu deneyden etkilenerek daha sonra pek çok psikolog grup davranışları ve itaat üzerine çalışmalar sürdürmüştür. Stanley Milgram da bu çalışma sonuçlarından ilham alarak insanların itaat davranışı ile ilgili olan ünlü Milgram deneyini yapmıştır.

Milgram, sosyal psikolojiye damgasını vuran uzun soluklu araştırmasından yola çıkarak vardığı sonuçta,

“Eğer ki birey, karar alma konusunda uzman ve kabiliyetli değilse, karar vermeyi gruba ve hiyerarşik düzene bırakacaktır. Grup, bireyin davranışsal modeli olacaktır” diyor.

Yani kararlarımızı çoğunlukla tek başımıza almayı tercih etmiyoruz. Çok basit kararlardan, çok daha karmaşık ve taraf olmayı gerektiren olaylara kadar, kendi sorgumuz üzerinde değil de çoğunluk tarafında olmak işimize geliyor. Her üç kişiden birinin, doğru olmadığını bildiği halde karar verme sürecinde grubun kararına katılması oldukça önemli bir bulgudur ve hayatın her anında da gözlemleyebileceğimiz bir sonuçtur bu…

Deneysel sonuçlar, birçok kişinin ilk etapta değil ama grubun içinde kaldıkça özellikle de gruba yönelik bir güven bağı oluştukça yalan söylemek pahasına da olsa uyum gösterdiğini ortaya koyuyor. Düşündüğünü söyleme cesareti gösterememek, el alem ne der kaygısı dışlanmaktansa, yanlışa doğru demeyi seçmek işimize geliyor.

***

Bu deneyin farklı uygulamalarında, gruptan bir kişi bile doğru çizgiyi seçtiğinde, deneğin doğru seçeneği söyleme eğiliminin ciddi oranda arttığı tespit edilmiş. Yani yanımızda birilerinin olması, bir tek kişinin bile doğru söylediğinin görülmesi, kendi doğrumuzdan emin yapıyor bizi. Doğru söyleyen, gruptan sayısal olarak çok azınlıkta olsa dahi kendilerine destek olacak birilerini yanında bulduğunda kişilerin fikirlerini çekinmeden ifade edebildiklerini ortaya koyuyor. Hatta Moscovici “azınlığın tutarlı ve ısrarlı davranması durumunda çoğunluğun fikrini değiştirebildiğini” savunuyor.

Ama asla tamamen yalnız kalmak, grubun tamamının dışına çıkmak, çıkıntılık yapmak, istemiyoruz :)

***

Birçokları, her zaman doğrudan yana olduğunu ve ne düşünüyorsa onu söyleyeceğini sanır.  “yokkkk canım ben gruba uymam, doğru olanı söylerim, doğru olduğuna inandığım şeyleri savunurum” dese de insan sosyal bir varlıktır ve içinde bulunduğu grupla hemhal olur.  Bizim gibi kolektif toplumlarda, başkaları ne der, ne düşünür, ya da sosyal çevreden dışlanırım algısı yoğunsa gruba uyma meyillimiz daha yüksektir. Çünkü kendi ortak davranışların, düşüncelerin olduğu grubumuzda kendimizi daha güvende hissederiz. Sosyal bağları devreye girdiğinde kişisel gerçeklik algılarından daha kolay vazgeçeriz. Önemli olan her zaman doğru olanı seçmek değil, doğru olanın hangisi olduğu konusunda konsensüsü sağlayacak olan çoğunluğa katılmaktır :)

Bazen göz göre göre aykırı görünmemek uğruna hakikati gizlemek, bazen de uyumluluğun ve boyun eğmenin haklı olmaktan kolay olduğunu inandırıldığımız için, bize söylenen yalanlara inanmasak da uyumlanma eğiliminde dolayı MIŞ gibi yaparız :)

 “Ben çoğunluğa uyarım, ne derseniz tamam, benim için sıkıntı yok, olur, siz öyle diyorsanız öyledir” gibi ifadeleri hepimiz fazlasıyla kullanıyoruz. Tabi bu kimi zaman grup dinamizmine uymak, kimi zamanda ortamda hizaya girmek olarak kolaya kaçmak gibi görünse de çoğu zaman yukarıdaki deneylerin içeriğiyle örtüşür. Yani grup doğrusunu bilir diye düşünme eğilimindeyizdir :)

Özetle gruptan farklı davranış sergilemek istemiyoruz,

dışlanmaktan, toplumdan ayrışmaktan korkuyoruz,

bu da bizi bazen yanlışa yanlış demekten alıkoyuyor…

….ama" insan beşer, kul şaşar"

Sağlıcakla…