Zayıf mı zayıf!...

Hani üflesen uçacak.

Bakımsız…

Görünüşe göre hasta…

Adım atmaya hali olmayan…

Yaşlı bir adam!

Şeyhi’nin dediği gibi,

“zâif ü nizâr
Yük elinde katı şikeste vü zâr”

Eydür idi gören bu sûretlu
Tan degül mi yürür sünük çatlu”

Günümüz Türkçesini de yazalım şuraya:

“Zayıf ve yük elinden anası ağlar

Onu gören
Sanki bir iskelet yürür derdi”

***

Adam çöp konteynırının başında…

Kafasını çöpün içine sokmuş, vücudunun yarısı içeride yarısı dışarıda!

***

“Amca ne yapıyorsun sen orada?”

Çöpün içinden kafasını ve diğer yarısını çıkarıyor adam dışarı.

Sokak röportajı yapan genç, elindeki mikrofonu uzatıyor:

“Amca sen ne yapıyorsun oradada?” diye soruyor yeniden.

“Çöp topluyorum,” diyor adam.

“Ne yapıyorsun topladıklarını?”

“Hurdaya satıyorum, üç beş kuruşa.”

“Kaç yıldır yapıyorsun bu işi?”

“Kendimi bildim bileli. Kırk yıl olmuştur.”

“Günde kaç saat çöp topluyorsun?”

“Sabah dörtte başlıyorum; akşam sekize, dokuza kadar topluyorum.”

“Yahu amca, sen nasıl dayanıyorsun bu halinle, bu işe?”

“Ne yapayım? Hırsızlık mı yapayım, adam mı öldüreyim?”

“Bu işten para kazanıyor musun bari?

“Allah’a şükür. Aç kalmıyoruz. Ne yapalım? Hırsızlık mı yapalım, adam mı öldürelim?”

“Amca senin üstün başın da iyi değil. Üşümüyor musun sen?”

“Üşüyorum ama… Ne yapayım? Hırsızlık mı yapayım, adam mı öldüreyim?”

***

Bildiği, kırk yıldır tekrarladığı üç şey var zavallı adamın:

“Ne yapayım? Hırsızlık mı yapayım, adam mı öldüreyim?”

Bir de buna, “Allah’a şükür”ü ekleyelim.

Ona öğretilen, onun da bütün bildiği bu, yaşamaya dair!

***

İnsanların çöp karıştırıp karıştırmadığı…

Çöpten yiyecek toplayıp toplamadığı zaman zaman siyasi bir tartışmaya dönüşüyor.

Sokağa çıkacak, etrafımıza şöyle bir bakacak olsak…

Kim bilir daha neler göreceğiz.

Ama bunun için iyi görmeliyiz ve bir şair duyarlılığına sahip olmalıyız.

Değilse, kendi konforlu hayatlarımızdan başka bir şey göremeyiz…

Mesela Nazım Hikmet’in gözleriyle bakacak olsak sokağa?

“Haydarpaşa garında
1941 baharında
        saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
                                            yorgunluk
                                                        ve telaş.
Bir adam
        merdivenlerde duruyor
                  bir şeyler düşünerek.
Zayıf.
Korkak.
Burnu sivri ve uzun yanaklarının üstü çopur.
Merdivenlerdeki adam
                  -Galip Usta-

                            tuhaf şeyler düşünmekle meşhurdur:

(…)

Şimdi 52 yaşındadır.
İşsizdir.
Şimdi merdivenlerde durup
                      kaptırmış kafasını
                      düşüncelerin en tuhafına:
«Kaç yaşında öleceğim?
Ölürken üzerimde yorgan olacak mı? »
                        diye düşünüyor”