Mustafa Kemal, 11 Ocak 1905’te 37 mezun veren Kurmay Akademisinden, 13 kurmay mezun içinden, 5. olarak kurmay yüzbaşı rütbesi ile mezun olmuştur ve atama beklemektedir.
Atama beklerken dört arkadaşı ile birlikte Sirkeci’de bir ev kiralamışlardı. Bu ev aynı zamanda Mustafa Kemal ve arkadaşlarının toplantı yeri gibiydi. Buradaki toplantılarda memleket meseleleri ve yapılan yanlışlar üzerine tartışmalar yapıyorlardı. Sonra yanlarına, acıyıp, sırf yardım olsun diye, güya ordudan atılmış Fethi adında birini aldılar. Oysa Fethi’nin sarayın muhbiri olduğunu Mustafa Kemal ve arkadaşları tutuklanınca öğrendiler.
Tutuklanma nedenleri ise, “Vatan” adında gizli örgüt kurmak, gizli toplantılar yapmak, Sultan Abdülhamit’in arabasına bomba atmayı planlamak, sakıncalı fikirleri yaymaktı.
Önce Taşkışla’da hücrelere atılırlar, sonra Yıldız Sarayı’nda sorgulanırlar ve Bekir Ağa Bölüğünde tutuklanıp hapse atılırlar.
Muhbir Fethi’nin söyledikleri haricinde elde delil yoktu. Sultan Abdülhamit’e suikast planının da aslı çıkmaz ama gizli toplantılar ve gazete çıkarma suçu bile ordudan atılma nedeni olmasına rağmen, Harp Akademi komutanı Ali Rıza Paşa’nın devreye girmesi nedeniyle, Abdülhamit tarafından affedilip, ordudan atılmazlar ve sürgün cezası ile cezalandırırlar.
Ali Rıza Paşa’nın bu tavrı, daha önceki yazımda belirttiğim üzere Mustafa Kemal’in dönüm noktalarından biridir.
Aslında sürgün cezasının altında yatan başka nedenlerde vardı. Harbiye Müdürü Ali Rıza Paşa’nın sonuna kadar öğrencilerini savunma kararlılığı, askeri alanda zayıflayan imparatorluğun, böyle başarı ile mezun olmuş 13 kurmay subaydan 12’sini oluşturan bu subaylardan mahrum olmayı istememesi, bu 12 kurmay subayı idam etmenin kolay olmadığının bilinmesi ve Abdülhamit’in denge siyasetine önem vermesi gibi nedenler vardı.
Sonuçta, 5 Şubat 1905 tarihinde sürgün olarak ve staj amaçlı olarak Şam’da bulunan 5. Orduya nihayet tayin edilmiştir.
(Mustafa Kemal ve Osmanlı 5.Ordu Karargâhı Şam)
Bu dönemde İstanbul Tıbbiye’deki siyasi faaliyetleri nedeniyle Şam’a sürgüne gönderilen Mustafa Bey(Cantekin) ile tanışır. 1906 yılında Mustafa Bey ve daha önceden tanıdığı, aynı yere sürgün gönderilen ve aynı yerde görev yaptığı Lütfi Müfit(Özdeş) ile birlikte “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti”ni kurarlar. Daha sonra Beyrut, Yafa ve Kudüs’te şubelerini açarlar.
Mustafa Kemal gizlice Selanik’e gelerek burada da bir şube açar ve şubenin açılışında şöyle konuşur:
"Arkadaşlar! Bu gece burada sizleri toplamaktan maksadım şudur: Memleketin yaşadığı vahim anları size söylemeye lüzum görmüyorum. Bunu cümleniz biliyorsunuz.
Bu bedbaht memlekete karşı önemli vazifelerimiz vardır. Onu kurtarmak, biricik hedefimizdir. Bugün Makedonya'yı ve bütün Rumeli kıtasını vatan camiasından ayırmak istiyorlar. Memlekete yabancı nüfuz ve hâkimiyeti kısmen ve fiilen girmiştir. Padişah zevk ve saltanatına düşkün, her aşağılığı yapabilecek iğrenç bir şahsiyettir. Millet zulüm ve istibdat altında mahvoluyor. Hürriyet olmayan memlekette ölüm ve yok oluş vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir. Tarih bugün biz evlatlarına büyük vazifeler yüklüyor. Ben Suriye'de bir cemiyet kurdum. İstibdat ile mücadeleye başladık. Buraya da bu cemiyetin esasını kurmaya geldim. Şimdilik gizli çalışmak ve teşkilatın organlarını oluşturmak zaruridir. Sizden fedakârlıklar bekliyorum. Kahredici bir istibdada karşı ancak ihtilal ile cevap vermek ve köhneleşmiş çürük idareyi yıkmak, milleti hâkim kılmak, kısacası vatanı kurtarmak için sizi vazifeye davet ediyorum!
Arkadaşlar! Gerçi bizden evvel birçok teşebbüs yapılmıştır. Fakat onlar muvaffak -başarılı- olamadılar. Çünkü işe teşkilatsız başladılar. Biz kuracağımız teşkilat ile bir gün mutlaka ve ne olursa olsun muvaffak olacağız. Vatanı, milleti kurtaracağız...
Hüsrev, tabancanı çıkar, bu masanın üzerine koy, kararımızı yeminle sağlamlaştıralım.” (Kaynak: Atatürk’ün Bütün Eserleri-Kaynak Yayınları s.32)
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti kurulurken, Osmanlı İmparatorluğu askeri ve ekonomik olarak zor günlerini yaşıyordu. Dönemin sultanı Abdülhamit’in baskıcı yönetimi, kendisine karşı bir muhalefetin oluşması yanında, Balkanlar’da ve Arabistan’da milliyetçilik akımları ile ayaklanmaların başlaması, Avrupa’nın da Osmanlı İmparatorluğunun topraklarına göz dikmesine sebep olmuştu.
Avrupa devletlerine olan borçlar çoğalınca ekonomi zayıflamış, kalkınma durmuş, rüşvet ve yolsuzluklar, kanun dışı uygulamalar çoğalmış, gelir dağılımındaki adaletsizlikler sosyal huzursuzlukları artırmıştır. Kaybedilen savaşlar nedeniyle de kaybedilen topraklar ordunun moralini bozulmuştur.
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin kurulması, adeta çöküşe geçen İmparatorluğu kurtarmak, özgürlüklerin genişletilmesi ve halkın temsili yetine dayanan bir yönetim şekli kurmak üzerinedir.
Daha sonra “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti” kendini fesih ederek “İttihat ve Terakki Cemiyeti” ile birleşecek olan “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti”ne katılmıştır.
Mustafa Kemal de -askeri lise arkadaşı Ömer Naci’nin isteği ile- İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılmıştır.
Mustafa Kemal ise tekrar Şam’a döndü ve 20 Haziran 1907’de kıdemli yüzbaşı rütbesi ile Şam’daki ordunun kurmay başkanlığı görevine getirildi.
Mustafa Kemal devrim inancını hiç kaybetmeden, kurduğu örgütlerle yoluna devam ederken, İmparatorlukta önemli değişimlerin sancıları sonucunda 1908 devrimi gerçekleşiyordu.
Ancak bu devrimin yeterli olmadığını Mustafa Kemal çok iyi biliyordu.