Her şeyin canı cehenneme diyorsun bazen.
Her şeyin…
Hiçbir şey yapmak gelmiyor içinden.
Kitap okumak, müzik dinlemek, film izlemek, aşk şiirleri okumak…
Yemek içmek…
Selam vermek…
Selam almak…
Hiçbir şey.
Hatta yazı yazmak dahi!
Neden yazdığımı da bilmiyorum zaten.
Sadece yazıyorum.
Ölümü yazıyla yeneceğimi sandığım için midir, nedir?
Bu basit numarayla?...
***
İzlediğim bir Japon filminde…
Siyah beyaz, çok eski bir filmdi.
İsyan çıkaran yaşlı kılıç ustasını öldürmek istiyorlar.
Yaşlı kılıç ustası, üzerine gelenleri, ustaca kullandığı kılıcıyla geri püskürtüyor.
Kimse yaklaşamıyor.
Bir başka kılıç ustasıyla anlaşıyorlar yaşlı kılıç ustasını öldürmesi için.
Karşı karşıya geliyor iki kılıç ustası.
Yaşlı kılıç ustası, genç kılıç ustasının elindeki kılıca bakıyor.
'Kısa kılıç! Beni bu basit numarayla mı alt edeceğini sanıyorsun?' diyor.
Ve saniyeler içinde genç kılıç ustasının başını gövdesinden ayırıyor ustaca kullandığı kılıcıyla.
***
Yani?
Yani bu basit numarayla mı alt edeceğiz ölümü?
Bu kısa…
Günübirlik yazılarla mı?
Gülmek geliyor içimden kendime.
Yüz yıl yaz istersen.
Her gün yaz. Gece gündüz yaz. Binlerce yazı yaz. Doğan her gün için bir yazı yaz istersen.
Yine de…
Yine de kalem elinden düştüğü an işin biter.
Hiç yaşamamışsın gibi, bir tek yazı dahi yazmamışsın gibi; kendine yazılardan bir dünya, ölümün olmadığı bir dünya kurmamışsın gibi yok olup gidersin.
***
Ölümü alt eden var mı peki?
Yok.
Ölüm korkunç bir şey!
Yaşlı, tecrübeli bir kılıç ustası ölüm…
***
Ölümündür aslında, tanık olduğun her ölüm. O günün yaklaştığını hatırlatır sana.
O kadar da çok ölen var ki son günlerde…
'Ah!
Ölen ölene
İçimizde ve dışımızda' demişti Sezai Karakoç.
Ölen ölene, içimizde ve dışımızda…
Kimisi yirmisinde, otuzunda, kırkında…
Kimisi altmışında, kimisi yetmişinde…
Kimisi kalp krizinden, kimisi çaresiz bir hastalıktan…
Kimisi de kimsesizlikten…
Kimisi de…
Kimisi de benim gibi kahrından…
Anlamsızlıktan!...
Hiçlikten!...
Oysa ne var ki kahırlanacak?
Şöyle bir bakınca etrafa…
İnsanlar birbirini yiyecek neredeyse çıkar kavgasında…
En yakınına dahi kazık atma yarışında…
Niçin?
Hiç!
Sonunda hastane yatağında yahut da evinde bir köşede yapayalnız ölmek için.