Paradoksun tanımı, kendi içinde çelişkili gibi görünen ifadelerdir. Felsefe ve mantık biliminde sıkça kullanılan bir kavramdır. Paradoksların kaynağı tercihlerimiz, sınırları ise hayal gücümüzdür.Paradokslar bize hayatın ve dünyanın ne kadar karmaşık ve ilginç olduğunu gösterir. Bize yeni bakış açıları sunar, zihnimizi geliştirir, hayal gücümüzü arttırır. İnsan zihni, belli kurallara ve kategorilere göre düşünür. Ama gerçeklik her zaman bu kurallara ve kategorilere uymaz. Bu nedenle insan zihni gerçekliği tam olarak kavrayamaz ve paradokslar ortaya çıkar.Her gün karşılaştığımız çelişkiler, mantık dışı görünen durumlar, bizi şaşırtan, düşündüren, hatta bazen güldüren olaylar... Peki bu paradokslardan çıkışın yolu nedir? Neden bazı şeyler hem doğru hem yanlış olabiliyor? Neden bazı soruların net bir cevabı yok? Neden bazı fikirler bizi hem çekiyor hem itiyor? İşte günlük yaşamımız bizi huzurlu bir yaşamdan uzaklaştıranpek çok paradoksla dolu.
Yaşadığımız bu paradokslar, bana mizah tarzı siyah komedi ve toplumsal eleştiri olan Amerikalı ünlü komedyen ve aktör George Carlin'in çok bilinen bir monoloğunu anımsatıyor.Monoloğun adı 'Paradox of Our Time' (Zamanımızın Paradoksu) ve Carlin bunu 1975 yılında Saturday Night Live adlı televizyon programında gündeme getirmiş. Carlin,günümüz toplumunun ve modern hayatın paradokslarını anlattığı bu monoloğunda, insanların sahip olduklarıyla mutlu olmadıklarını eleştirirken, insanların daha çok mal ve teknolojiye sahip olmalarına rağmen daha sağlıksız, mutsuz olduğunu ve anlamsız bir hayat yaşadıklarını ve insanların değerlerini, ilişkilerini ve ruhlarını kaybettiklerini söyler... Carlin monoloğunda, özetle,zamanın ve yaşamın değerini kaybettiğimizi, iç dünyamızı ihmal ettiğimizi ve ahlaki değerlerimizi yitirdiğimizi ifade ediyor. Monoloğun bir kısmı şöyle:
Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız; daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var. Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz. Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var. Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz; daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var. Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyor; çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyor; çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyor; çok az okuyor, çok fazla TV izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz. Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz. Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik. Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık. Dış uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik. Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık. Havayı temizledik, ama ruhumuzu kirlettik. Atoma hükmettik, ama önyargılarımıza edemedik. Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin, büyük adamlar ve küçük karakterlerin, yüksek karlar ve sığ ilişkilerin zamanıdır. Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bugünler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlaki değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günlerdir. Vitrinlerde her şeyin sergilendiği ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamandayız.
Goerge Carlin'in yazdıklarına bugüne dair ekler yapmak gerekirse; örneğin teknolojinin hayatımızı kolaylaştırması ama aynı zamanda bizi mutsuzlaştırması bir paradoks. Daha çok iletişim aracımız var, ama daha az iletişim kuruyoruz. Daha çok bilgiye ulaşabiliyoruz, ama daha az öğreniyoruz. Daha çok eğlence seçeneğimiz var, ama daha az eğleniyoruz. Daha çok teknolojiye sahibiz, ama daha az yaratıcılığımız var. Daha çok bilgisayarımız, yapay zekamız, ama daha az zekamız var. Daha çok oyunumuz, ama daha az oyun keyfimiz var. Daha çok uygulamamız, ama daha az pratikliğimiz var. Bir başka paradoks iletişimle ilgili. Daha çok iletişim aracımız var, ama daha az iletişim kuruyoruz. Daha çok sosyal medya hesabımız, ama daha az sosyal hayatımız var ve daha az sosyaliz. Daha çok arkadaşımız, ama daha az dostumuz var. Daha çok beğeni alıyoruz, ama daha az kendimizi beğeniyoruz. Günümüzdeki bir başka paradoks da yaşam biçimimizle ilgili. Daha çok tüketiyoruz, ama daha az üretiyoruz. Daha çok şey satın alıyoruz, ama daha az değer veriyoruz. Daha çok marka takip ediyoruz, ama daha az tarzımız var. Daha çok para kazanmaya çalışıyoruz, ama daha az tasarruf ediyoruzve daha az mutluyuz. Daha çok borçlanıyoruz, ama daha az yatırım yapıyoruz. Daha çok özgürlüğümüz var, ama daha az inisiyatif alma şansımız var. Daha çok hak arıyoruz, ama daha az görev yapıyor ve daha az sorumluluk üstleniyoruz. Daha çok demokrasimiz var, ama daha az adaletimiz var. Daha çok seçeneğimiz var, ama daha az kararlılığımız var.
Belki de yaşamımızı en çok tehdit eden ve yaşam kalitemizi düşüren paradoks, çevre sorunları ve iklim değişiklikleriyle ilgili. Daha çok doğal kaynak tüketiyoruz, ama daha az doğayla bağ kuruyoruz. Daha çok çevre bilinci oluşturmaya çalışıyoruz, ama daha az çevre dostuyuz.İnternet ve sosyal medya sayesinde çevre sorunları hakkında daha çok bilgi sahibi olabiliyoruz, ama aynı zamanda daha çok pasif ve kayıtsız kalıyoruz. Çevre sorunlarına duyarlılık göstermek yerine, çevre sorunlarını görmezden geliyoruz. Daha çok teknoloji kullanıyoruz, ama daha az sürdürülebilir yaşıyoruz. Teknoloji sayesinde daha verimli ve konforlu bir hayat sürdürebiliyoruz, ama aynı zamanda daha çok enerji harcıyoruz ve daha çok atık üretiyoruz. Teknolojiyi çevreyi korumak için kullanmak yerine, çevreyi kirletmek için kullanıyoruz. Daha çok bilgiye erişiyoruz, ama daha az eyleme geçiyoruz. Daha çok küreselleşiyoruz, ama daha az dayanışma gösteriyoruz. Küreselleşme sayesinde farklı ülkeler ve kültürler arasında daha çok iletişim ve işbirliği kurabiliyoruz, ama aynı zamanda daha çok bencillik ve rekabet içine giriyoruz. Küresel bir sorun olan çevre sorunlarına karşı ortak bir çözüm bulmak yerine, kendi çıkarlarımızı korumak için çabalıyoruz.Çevre sorunlarını iklim değişiklikleri boyutuna taşır ve Carlin'in söylediklerini iklim değişikliklerine uyarlarsam, sanırım şöyle bir metin çıkar günümüz dünyası için:
Daha çok teknolojimiz, ama daha az doğamız; daha çok enerjimiz, ama daha çok kirliliğimiz var. Daha çok üretiyoruz, ama daha çok tüketiyoruz; daha çok gelişiyoruz, ama yaşam kalitemizi daha çok düşürüyoruz. Daha çok bilimimiz, ama daha az vicdanımız; daha çok araştırmamız, ama daha az çözümümüz var. Daha çok iklim aktivistimiz ve iklim antlaşmamız, ama yine de daha çok sera gazımız; çok daha az uygulamamız var. Konforumuzu artırmak için çok fazla seçeneğimiz var ama çok fazla fosil yakıt kullanıyoruz, çok fazla orman kesiyoruz; çok fazla betonlaştırıyoruz; çok çabuk ısınıyoruz, çok az uyuyor ve dinlenebiliyoruz; çok az önlem alıyoruz, çok fazla risk alıyoruz ve çok ender umutlanıyoruz. Daha kalkınmış bir dünya ve müreffeh bir toplum yaratmak için çalıştık ama gezegenimizi yok ettik ve geleceğimizi kurtaramadık. Çok konuşuyoruz, çok az dinliyoruz ve çok sık inkar ediyoruz. Konforlu yaşamayı öğrendik, ama yaşatmayı öğrenemedik,insanlığı afetlerden, açlıktan, kuraklıklardan, salgın hastalıklardan koruyamadık. Kalkınmak için coğrafyamıza zarar verdik, ama coğrafyamızdan faydalanamadık. İklimimize ve gezegenimize ve onu oluşturan sistemlere zarar verdik ama bunları hiç anlamaya çalışmadık, doğayı yok ettik.Doğaya hükmettiğimizi sandık ama doğanın bizim yanlış tercihlerimiz nedeniyle verdiği zararlara karşı çok aciz kaldık. Dünyayı ısıttık, ama kalplerimizi soğuttuk. Zaman artık, hızlı eriyen buzulların, büyük sellerin ve küçük adaların, yüksek sıcaklıkların ve sığ nehirlerin ve göllerin zamanıdır. Günümüz artık, iki kutbun kaybolduğu ama kutuplaşmanın arttığı, daha sıcak evler ama afetlerden zarar görmüş, dağılmış, evsiz ve yersiz kalmış toplumların olduğu günlerdir. Bugünler, hızlı değişen iklimler, kullanılıp atılan kaynaklar, yok edilen canlı türleri, bir nefeslik hayatlar, kurak topraklar ve susamıştan, açlığa hatta öldürene kadar her şeyi yapabilen afetlerin çok daha fazla olduğu günlerdir. Gazetelerde her şeyin yazıldığı ama insanların hiçbir şey yapmadığı bir zamandayız.
Peki ama bu paradoksların nedeni nedir? Belki de hayatın anlamını unuttuk. Belki de değerlerimizi yitirdik. Belki de kendimizi kaybettik. Belki de bir şeyleri değiştirmenin zamanı geldi.Belki de kalkınma sandığımız şeyler, bizi kalkınmışlıktan uzaklaştıran şeyler. Paradoksu yaratan temel şey yanlış tercihlerimiz. On binlerce yılda oluşturduğumuz medeniyetimizi, geldiği noktada yanlış tercihlerimizle şekillendirdiğimiz medeniyetimiz yok ediyor. En büyük paradoks da sanırım bu.
Unutmamak lazım ki, paradoksları çözmeye çalışmak ve neden sonuç ilişkisini göz önüne alarak doğru tercihler yapmak bizi daha akıllı ve bilge yapar ve yaşam kalitemizi artırır.Carlin'in, anlattığı gibi, insanların zamanın değerini unuttuğunu ve hayatın gerçek anlamını kaçırdığı bir devirdeyiz.Zamanın değerini unutmadığımız ve hayatın gerçek anlamını kaçırmadığımız bir başlangıç olsun. Bu yeni başlangıçla tercihlerimizi doğru yapalım. Şu paradoksu çözmekle de başlayalım. Kalkınmamızı yasladığımız, milli servetimizin büyük çoğunluğunu yatırdığımız şehirlerimizi depremlerle, sellerle kaybetmeyelim.Daha fazla acı yaşamayalım, yaşatmayalım, insanlarımızı yaşatalım, daha sürdürülebilir ve dirençli kentler yaratalım.