Bazı insanlar vardır!
Güçlü olanlar neredeyse onlar oradadırlar.
Yani her zaman çıkarlarına göre hareket ederler.
Çıkarları için yapmayacakları iş…
Söylemeyecekleri söz yoktur.
Ve bu insanlar öyle pişkindirler ki…
Yaparlar…
Hem de göz göre göre yaparlar, yapmadık derler.
Söylerler…
Hem de cümle alemin gözünün içine baka baka…
'Ben böyle bir şey söylemedim!' diye üste çıkarlar.
Yahut da,
'Sözlerim çarpıtıldı!' derler.
Daha olmadı…
Daha olmadı montaj, dublaj…

***

Tarih öğretmeni, arka sıralarda oturan, derste derin bir sohbete dalmış öğrencilerine,
'Evladım, söyleyin bakalım, Mondros Mütarekesini kimler yaptı?' diye sormuş.
Öğrencilerden biri hemen ayağa kalkmış,
'Hocam vallahi biz bir şey yapmadık. Yapanları da duymadık görmedik!' demiş.
O sırada zil çalmış.
Öğretmeni sınıftan çıkmış.
Biraz öfkeli…
Biraz şaşkın…
Öğretmenler odasının yolunu tutmuş.
Koridorda matematik öğretmenine rastlamış.
Koluna girmiş.
Derste olanları, hem yürüyüp hem de cep telefonuyla meşgul olan matematik öğretmenine anlatmış.
Matematik öğretmeni de cep telefonundan başını kaldırmadan,
'Hocam kızmayın, onlar öyledir. Haytadır onlar hayta! Yaparlar yapmadık derler, söylerler söylemedik derler. Onun için yaptıklarını görmezlikten, söylediklerini duymazlıktan geleceksiniz!' demiş.
Tarih öğretmeni hemen meslektaşının kolundan çıkmış.

***

Dahası var!
Müdürün odasına gitmiş öfkeden küplere binerek.
Müdüre anlatmış.
'Yahu Müdür Bey bu çocuklar hiç ders dinlemiyor. Mondros Mütarekesini kimler yaptı, diye soruyorum vallahi biz yapmadık, diyorlar. Biraz önce matematik öğretmenine de anlattım. O da...'
Müdür, burnunun ucundaki yakın gözlükleriyle bir şeyler okuduğu bilgisayar ekranından başını kaldırmadan,
'Hocam onlar öyledir. Yaparlar yapmadık derler. Söylerler söylemedik derler. Biz şimdi resmi bir yazıyla sorup öğreniriz yukarıdan bu işi kimlerin yaptığını!' demiş.

***

E başka bir çaresi yok bunun!
'Ben öyle bir şey söylemedim!' diyorsa…
Resmi bir yazı yazılıp yukarıya sorulacak artık, böyle bir şey söyledi mi söylemedi mi, diye.

***

Bazen bunlar, Dostoyevski'nin ölümsüz kahramanı Raskolnikov'a dönerler.
Vicdan azabından kıvranırlar.
Ve işi pişkinliğe vurup yaptıklarını itiraf ederler.
Orada dahi bir kurnazlık…
Bir kişilik zayıflığı vardır.
Geçenlerde bir arkadaşım anlattı.
Kendisi aleyhinde yalancı şahitlik yapan bir tanıdığı gelip günah çıkarmış.
Açık açık,
'Senin aleyhinde şahitlik yaptım. Olmayan şeyleri olmuş gibi anlattım. Hakkını helal et!' demiş.
Pes doğrusu!

***

Bugün yaptıklarını yapmadık, söylediklerini söylemedik diyenler de gün gelecek vicdanlarıyla baş edemeyip insanlara; şöyle hakkınızı yedik böyle hakkınızı yedik, size şöyle yalan söyledik böyle yalan söyledik, sizi şöyle aldattık böyle aldattık; hakkınızı helal edin diyecekler.