Geçen haftaki yazımda yeni yılın ilk günlerinde Japonya'da meydana gelen 7.6 büyüklüğündeki depremden bahsetmiş, bu depremin 6 Şubat 2023'te Kahramanmaraş'ta yaşanan ve Türkiye'nin yaşanmış en büyük afeti olan depreme çok benzediğini vurgulamıştım.

Yazımda bu iki deprem arasındaki farkın, Japonya'da sadece 126 kişinin hayatını kaybederken, Türkiye'de ise 50 binden fazla kişinin ölmüş olması, milyonlarca kişinin evsiz kalması ve ülkemiz ekonomisinin büyük zarar görmesi olduğunu belirtmiş ve “Japonya, deprem ülkesi olmasına rağmen, nasıl oluyor da depremleri bu kadar az hasarla atlatıyor” sorusuna yanıtlar aramıştım. Bu sorunun cevabını, Hürriyet Gazetesinde yer alan benim alıntıladığım röportajda Moriwaki veriyordu.  Moriwaki’nin röportajdaki en çarpıcı tespiti, bana göre “Türk müteahhitleri dünya genelinde depreme dayanıklı devasa yapılar inşa ediyor. Ancak küçük çaptaki müteahhitler neden sağlam bina yapamıyor, neden kötü zemindeki yeni binalara izin veriliyor?” sorusuydu. Zira, bana göre bu sorunun yanıtı, bizi daha güvenli ve dirençli şehirlerde yaşamımızı sağlayacak olan çözümlere götürecek yanıt.

Kahramanmaraş depremlerine kadar hep söylenen tedbirler genellikle şu şekildeydi: Binalarınızın deprem yönetmeliğine uygun olup olmadığını kontrol edin. Eğer uygun değilse, gerekli güçlendirme çalışmalarını yaptırın. Deprem sigortası yaptırın. Deprem çantası hazırlayın. İçinde su, yiyecek, ilaç, el feneri, pil, battaniye, radyo gibi temel ihtiyaç malzemeleri bulunsun. Deprem eğitimi alın. Nasıl davranmanız gerektiğini öğrenin ve tatbikat yapın. Ailenizle ve komşularınızla acil durum planı yapın. Buluşma noktası, iletişim yolları, yardımlaşma yöntemleri belirleyin. Deprem anında merdivenlere ya da çıkışlara doğru koşmayın, yaşam üçgeni oluşma şansı olan güvenli bir yer bulup, diz üstü ÇÖKün, başını ve enseni koruyacak şekilde KAPANın, düşmemek için sabit bir yere TUTUNun...

Bu tedbir önerilerin hepsi doğru, doğru olmaya ama Kahramanmaraş depremi ve Japonya’da yaşanan benzer depremdeki can kayıplarının Kahramanmaraş depremine oranla çok düşük olması gösterdi ki, bu tedbirlerin en önemli bileşeni eksik. “Uygun zemine, doğru tasarım ve mühendislikle uygun yapım teknikleri ve yapı malzemeleriyle dirençli yapılar inşa edin.”

Aslında değerlendirdiğimizde, tam da bu boşluğu dolduran çok güçlü bir mevzuat altyapımız da var. Bu mevzuatın temel bileşenlerinden biri, Deprem Yönetmeliği. Deprem Yönetmeliği, Türkiye Deprem Bölgeleri haritasıyla belirlenmiş tehlike bölgelerinde yapılacak bina türü yapıların, depreme dayanıklı olarak inşa edilebilmesi için gereken hesap esasları ile yapım kurallarını, binaların önem derecesi ve yerel zemin koşullarını da dikkate alarak belirleyen yönetmelik. Türkiye'de deprem yönetmeliği ilk kez 1947 yılında çıkarılmış. O tarihten bu yana, deprem mühendisliğindeki gelişmeler, geçmiş depremlerden çıkarılan dersler, uygulamalardaki eksikliklerin fark edilmesi, gelişen bilgi, teknoloji ve ihtiyaçlara paralel olarak kullanılan malzeme çeşitliliğinin, yapı modellerinin artması gibi değişim ve gelişimler doğrultusunda yönetmelik 7 kez yenilenmiş. Son olarak, 2007 yılında yürürlüğe giren deprem yönetmeliği, 2018 yılında güncellenmiş ve 1 Ocak 2019 tarihi itibariyle Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği olarak yürürlüğe girmiş. Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği'nin amacı, binaların tasarımında ve yapımında kullanılacak malzeme ve yöntemleri belirlemek, binaların depreme karşı güvenliğini sağlamak, binalarda oluşabilecek hasarı azaltmak ve binaların işlevselliğini korumaktır. Yönetmelikte, binaların önem dereceleri, zemin sınıfları, tasarım spektrumları, yatay yük dağılımları, rijitlik oranları, perde oranları, taşıyıcı sistem seçimi, malzeme özellikleri, detaylandırma kuralları gibi konular detaylı bir şekilde açıklanmaktadır. Yönetmelikte ayrıca, mevcut binaların güçlendirilmesi için gerekli esaslar da verilmektedir. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği'nin yanı sıra, Türkiye Hava Meydanı Yapıları Deprem Yönetmeliği adında yeni bir yönetmelik daha hazırlanmıştır. Bu yönetmelik, hava meydanlarında bulunan yapıların depreme karşı dayanıklılığını artırmak ve hava ulaşımının kesintisiz devamını sağlamak için gerekli olan hesap esasları ile yapım kurallarını belirlemektedir.

Deprem yönetmelikleri, Türkiye'nin depreme karşı hazırlıklı olmasını sağlayan önemli araçlardır. Buraya kadar baktığınızda “Uygun zemine, doğru tasarım ve mühendislikle uygun yapım teknikleri ve yapı malzemeleriyle dirençli yapılar inşa edin.” vurgumuzun karşılığı da ülkemizde var gibi gözükmekle birlikte, bana göre mesele tam da burada başlıyor. Çünkü Kahramanmaraş depreminde yaşanan yıkımın büyüklüğünden sonra “Deprem yönetmeliklerine uygun olarak tasarlanması ve inşa edilmesi gereken binalar, depremde hayat kurtarmaya yeterli oldu mu?” sorusunun yanıtı hala yok. Bu sorunun yanıtını deprem yönetmeliğine göre inşa edilmiş olmasına rağmen yıkılan yapılarda araştırmak gerekiyor. Bu bizi yanlışlarımızı anlamaya ve doğruları bulmaya yönlendirecek. Bulduğumuz doğrular bizi yapıların tasarımın ve mühendislik çözümlerinden, uygulamasına, mimarlık, planlama ve mühendislik eğitiminden inşaat kontrolüne kadar yaklaşımlarımızı değiştirmeye, mimar, şehir plancısı, mühendisinden, inşaatta çalışan çırak, kalfa ve ustabaşına kadar bakış açılamızı dönüştürmeye sevk edebilirse, biz de Japonya gibi olabileceğiz.

Şurası bir gerçek ki, Türkiye'nin depreme karşı yapması gereken çok şey var. Hem binalarımızı güçlendirmek hem de toplum olarak depreme hazırlıklı olmak için ciddi adımlar atmalıyız. Deprem gerçeğiyle yaşamak zorunda olan bir ülke olarak, bu konuda daha fazla vakit kaybetmemeliyiz. Ama en önemlisi kentsel dönüşümden önce zihinsel dönüşümü gerçekleştirmeliyiz.