Türkiye’nin ulusal bağımsızlık savaşından günümüze kadar süren varoluş ve demokrasi mücadelesinin en önemli “birleştirici gücü” Mustafa Kemal Atatürk, sağdan soldan çekiştirmelerle çok uzun zamandır farklı tanımların içine hapsedilerek adeta ufalanıp yok edilmeye çalışılıyor.

Vatan topraklarını işgalden kurtaran, saltanat yerine ulusal egemenliği benimseyen, laik Cumhuriyeti kuran; yurttaşların eşitliğini, kadın haklarını, hukuk devletini, çağdaşlığı, akıl ve bilim rehberliğinde halkçı toplumsal düzeni savunan Atatürk'e düşmanca tavırlar sergilenmesi sadece masum düşünsel farklılık boyutu ile açıklanamaz. Aslında, içeriden ve dışarıdan, emperyalist kurgularla beslenen karşı devrimcilerin, Atatürk'e, Cumhuriyete; Cumhuriyetin kurucu kadrolarına saldırıları 100 yıl öncesinden başlamıştır.

'EŞ ZAMANLI ÜÇ SAVAŞ!..'
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve öncü kadrolar, 19 Mayıs 1919'dan Cumhuriyet'e uzanan süreçte üç savaşı birden eş zamanlı olarak yürütmüşlerdir.
'Birincisi: Emperyalizme ve kuklalarına karşı başlatılan ulusal bağımsızlık savaşıdır.
İkincisi: Padişahlık ve kulluk yönetimine karşı yürütülen uluslaşma ve ulusal egemenlik mücadelesidir.
Üçüncüsü ise, akıl ve bilimin öncülüğünde gerçekleştirilen aydınlanma devrimleri ile sürdürülen cehalete karşı savaştır.'

Yüz yıl sonra bu gün hala; Cumhuriyetin kurucuları, değerleri ve kazanımları 'harici ve dahili bedhahların' açık saldırısına uğruyorsa, demokrasi ve özgürlük sıralamalarında yıldan yıla gerilere gidiyorsak, laik, demokratik, bilimsel ve kamusal öncelikli eğitim hedeflerinden sapılıyorsa, yargı bağımsızlığından kaygı duyuluyorsa, kadına şiddet her geçen gün daha da artıyorsa, 'yaşamda en gerçek yol göstericinin bilim olduğu' gerçeğinden uzaklaşılıyorsa; yüzyıl öncesinden başlatılan 'Eş zamanlı üç savaş' sürüyor demektir..

YÜKSELEN DEĞER…
Atatürkçülük, yurdumuzun kendi koşullarından doğan ve gelişen; tam bağımsızlık, antiemperyalizm ve milli sınırlar üzerinde yükselen, içinde aydınlanma devrimleri ile evrensel değerleri barındıran, akıl ve bilim temelli ulusal bir çağdaşlaşma dizinidir.
Yurtta ve dünyada yaşanan her sorunda; Cumhuriyetin kurucu kadrolarının izlediği politikaların, yaptıkları antlaşmaların ve 'aydınlanma devrimlerinin' ne kadar isabetli kararlar olduğu artık çok daha bilinçli olarak gözleniyor ve anlaşılıyor.
Son yıllarda yaşanan Cumhuriyet kutlamaları da gösteriyor ki; tamamen siyasallaşan dinci ve otoriter politikaların artan baskısı karşısında, Türkiye'deki siyasi sorunların kaynağının Atatürkçülük olduğu ve bu sistemin aşılmasıyla demokratikleşmenin yaşanacağına dair; 'numaracı çakma solcular da kullanılarak' yıllardır yaratılan 'sistemli algı' artık yıkıldı.
Toplumun büyük bir çoğunluğu Mustafa Kemal Atatürk ile barışık ve onun Türkiye tarihine olan katkısını saygı ile anıyor. Ama daha da önemlisi halk artık, siyasetçilerin 'bilerek ihmal ettiği' Mustafa Kemal Atatürk'ü 'resmi düzenlemelere bakmadan' coşkuyla sahipleniyor.
Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin önderi ve Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü sonsuzluğa uğurlayışımızın 85'inci yılında sevgi, saygı ve her gün artan bir özlemle anıyoruz; anmaya da devam edeceğiz….