Bayramdı seyrandı derken… O da bitti.

Yenisine artık.

Kaderde yenisini görmek varsa tabii.

Hocaya sormuşlar,

“Hocam ramazan bitti gitti; acaba bizden memnun kaldı mı?”

Hoca,

“Kaldı kaldı!” demiş. “Sizden o kadar memnun kaldı ki seneye on gün erken gelecek.”

“Yine de bitip gitmesine üzüldük bu mübarek ayın,” demişler.

Hoca,

“Bilmez miyim üzüldüğünüzü?” demiş. “Üç gündür baklavalı börekli, yemeli içmeli bayram ediyorsunuz!”

Bu da böyle bir fıkra işte.

***

Geçip giden kaçıncı bayram bu?

Ve önümüzde kaç bayram var daha?

Kim kaç bayram daha görebilecek?

Orası bilinmez.

İki bayram arasında dahi insanın başına neler neler gelmiyor ki?

Kaderde ne varsa o olur, deyip geçmek gerekiyor bunu da.

Ben böyle söyleyince, insanlar benim kaderci bir anlayışa sahip olduğumu zannediyor.

Kader, deyip kenara çekilmek gibi bir düşüncem yok.

Yani öyle alına yazılan kader falan değil sözünü ettiğim…

“Alnımıza böyle yazılmış” deyip el elde baş başta…

Hayır!

İnsan kendi kaderini kendi yazar.

Aldığı kararlar, attığı adımlar hazırlar insanın kaderini.

Yani yaşadığını…

Yaşayacaklarını insan kendi yazar kendi alnına.

***

Bayramda dost akraba ziyaretlerinde gördüm ki…

Ne yaman hayatlar yaşıyor insanlar.

Kimileri perli perişan…

Kimileri…

Kader demişken…

Herkesin yaşadığı kaderin…

Yaşadığı hayatın farklı farklı olduğunu gördüm.

Gördüm ki…

Kadınlar!

Hayatın can damarı!

Çekip çeviren…

Hayata düzen veren…

Hayata bakış açısıyla…

Giyimiyle kuşamıyla…

Temizliğiyle…

Eviyle…

Ve hatta!

Erkeğine…

Ev halkına verdiği ayarla…

Kadınlar!

Dost, misafir ağırlayan…

Evin yükünü omuzlayan…

Kadınlar!

Nasıldı o söz?

İnsanı rezil eden de vezir eden de kadındır mıydı?

Her şey kadından mı?

Değil!

Soğuk pilava kaşık sallamakla geçip gidiyorsa hayat…

Bunda erkeğin dangalaklığının da payı var elbette.