CHP Genel Başkanı Özgür Özel, il başkanları ile yaptığı toplantıda, “100’üncü yılımızda üye kampanyası yapıyoruz” dedi ve il başkanlarından bu konuda çalışma yapmalarını istedi.

Partiler ve parti üyeliği daha önce birçok kez yazı konumuz oldu. Bu yazımızda ise ‘parti üyeliği’ni başka bir açıdan değerlendirmek istiyorum.

Bilindiği üzere, her partinin bir programı ve bir de tüzüğü bulunur.

Parti programında; partinin iktidar olduğunda ülkeyi nasıl daha iyi yöneteceğine ilişkin programlar ve projeler olur. Kısaca “ben daha iyi yönetirim”in iddiası vardır.

Parti tüzüğü ise; partinin nasıl yönetileceğine ilişkin kurallar, partili üyelerin sorumlulukları, hakları veya cezai durumlarının yazılı olarak, yetkili kurullarca imza altına alındığı ve üyelerin uymakla yükümlü olduğu partinin anayasasıdır.

Parti programı ve tüzüğü “siyasi partiler yasası”na uygun olmak durumundadır. Yasaya aykırı durumlar söz konusu olmaz.

Siyasi partiler yasası da anayasaya uygun olmak durumundadır.

Konunun birçok ayrıntısı var, ancak ben “parti üyeliği” üzerinde değerlendirmeler yapacağım.

Siyasi partiler yasasına göre, herhangi bir yasaklı durumu olmayan herkes istediği partiye üye olabilir…

Üye olmak için ilgili kişi partiye gider, üye olmak istediğini söyler, şartları uygun ise parti üyelik formu doldurulur ve imzalar.

Yani, “ben parti programını ve tüzüğünü okudum, kabul ettim ve üye oldum” anlamına gelir.

Peki, şimdi soralım, bu şekilde kaç kişi parti üyesi olmuştur?

Bunu bilmek çok zor olmakla birlikte, kişilerin %95’inin, parti programını ve tüzüğünü okumadan üye olduğunu tahmin edebilriz…

Partinin, kamuoyundaki tanınırlığı, hizmetlerinden ve söylemlerinden, eylemlerinden, sloganlarından etkilenip üye olanlar muhakkak vardır.

Ancak parti üyeliği birçok sorumluluk ve görevler içerir. Öncelikle “üye aidatı”nı tüm üyelerin ödemesi gerekir. Yine genel olarak birçok partilinin ödemediği biliniyor.

Parti üyeliği, seçmen olarak sadece oy vermek değil, birçok görev, sorumlulukların yanında hakları da söz konusudur.

Örneğin seçme ve seçilme hakkı.

Seçme ve seçilme hakkı genelde parti içi görevler için olsa da kırk yılda bir, parti adaylarının tespiti için de görevler verilir. Yani milletvekili, belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği adaylığı için de üyelere seçmesi için görev verilir.

Örneğin, Adalet ve Kalkınma Partisi, 2024 yerel seçimlerine giderken, belediye başkan adayları ve belediye meclis üyesi adaylarını belirlemek için ülke genelinde “temayül yoklaması” adı altında bir seçim yaptı.

Partinin o zaman ki üye sayısı 11 milyon civarında idi, “temayül yoklaması”na katılan üye sayısı 160 bin kişi, yani toplam üyenin %1,44’ü. Katılmayan %98,5.

Buradan sağlıklı ve doğru bir sonuç çıkar mı?

Çıkmaz!

Cumhuriyet Halk Partisi de uzun yıllar sonra, bazı yerlerde belediye başkanlarını ve belediye meclis üyesi adaylarını belirlemek için üyelerine sormak için bir yoklama yapmak istedi. Buna kimisi ön seçim, kimisi temayül, vs. dediler. Üstelik adaylıkların yarısından azı için yapılan bir seçim.

CHP Odunpazarı İlçesinde partinin 8500 civarında üyesi var. Güya ön seçim denilen bu seçime 2600 kişi katıldı. 5900 kişi seçime gelmedi. Katılan %30, katılmayan %70.

Aynı şekilde CHP Tepebaşı İlçesinde 5600 üyeden 1600 üye katılmış. Katılan %28,5, katılmayan %71,5.

Hani nerede diğer üyeler? Taraftarını toplayıp getirenler de olmasa, bu katılımlar çok çok daha düşük olacağı açıktı. Tabi bir de belediye içi organizasyonlar var.

Buradan da sağlıklı sonuçlar çıkmadığı ne yazık ki çok açık ortada.

Bu konuda roman yazacak kadar olay ve olaylar oldu, belki bir gün biri yazar. Biz şimdilik o konulara girmeyelim.

Bütün bunları niye yazdım?

Öyle rastgele yapılan parti üyeliğinin ya da birilerinin topluca partiye üye yapma işi, kime yarar?

İnsanları partiye üye yapan kişiye!

Çünkü günü gelince kendisi için oy kullandıracak!

Partiye katkısı ve faydası olur mu?

Şüpheli!

Niye?

Bu işlere soyunanlar önce, parti üye sayıları ve parti oyları üzerinden hesap ederse ilginç sonuçlar çıkar.

Bir kere Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye genelinde genel seçimlerde, üye sayısının 1,6 katı, yerel seçimlerde 1,4 katı kadar oy alabiliyor.

Eskişehir’de ise genel yerel seçimlerde üye sayısının 2 katı oy alabiliyor.

Cumhuriyet Halk Partisi ise Türkiye genelinde, genel seçimlerde üye sayısının 10 katı, yerel seçimlerde ise 12 katı oy alıyor.

Eskişehir’de ise, genel seçimlerde üye sayısının 12,5 katı, yerel seçimlerde ise 16 katı oy alıyor.

O zaman neymiş?

Çok üye, çok oy demek olmuyormuş!

Şimdi soralım o zaman?

“Üye kampanyası başlatıyoruz” deyip yoldan geçenleri rastgele herkesi partiye toplamanın gereği ne acaba?

Üye olacak kimse partiye koşa koşa kendisi gelmelidir ve üyeliğin anlamını budur.

Üye kampanyası yapman belki doğru, ancak şu şekilde değil!

Nasıl mı?

Çok kolay.

Önce parti mahalle temsilcilerini toplar, onları bilgilendirirsin ve yardım istersin.

Parti 365 gün açık ve üye olmak isteyen herkese açık. Haftanın belirli gün saatlerinde üye yazımı yapacak bir ekip bir büro oluşturursun, üye olmak isteyenlerin en az iki partili üyeyi referans göstermesini rica eder ve üyelik formunu imzalatırken eline bir tüzük ve program kitapçığı verirsin. Sonra ayrıca bir bilgi formu oluşturursun ve niteliklerini tespit edersin anlamlı bir iş yapmış olursun ki, nitelikli üye kazanırsın.

Değilse, yoldan geçen herkesi partiye üye yapmak, partiye gerçek anlamda üye yaptığınız anlamına gelmediğini bildiğiniz halde, neden böyle yapma gayreti var?

Yoksa sizin bildiğiniz, bizim bilmediğimiz başka bir şey mi var?

CHP’de üye kampanyasında çok üye yapmak yerine, partisine sahip çıkacak, partisi için gece gündüz her yerde çalışacak inanç ve kararlılıkta olan nitelikli üye kazandırmak esas amaç olmalı.

Değilse, “naylon üye” bereketine uğrarsınız!