En basit bir hesapla, Türkiye’de toplumun en az %50’si iktidara muhalif diyebiliriz. Üstelik bu muhalif kesim, erken seçim yapılmasından yanadır.

Bu muhalefetin daha da büyüme ihtimali emeklilerle ve emekçilerle çok yüksektir.

Hesap çok basit.

16 milyon emekli, 17 milyon emekçi.

Toplam 33 milyon kişi ve aynı zamanda seçmen.

Ailelerini de hesaba katarsak kim bilir kaç milyon olurlar ama biz 33 milyon emekçi ve emekliyi dikkate alırsak,

Toplam nüfusun %38,6’sı, seçmenin %53,7’si.

Emekçiyi-işçiyi ve emekliyi yanına alabilen Cumhurbaşkanı da olur, iktidar da olur.

Tam iktidarı -genel ve yerel iktidarı- hedefleyen partiler veya iktidarda kalmak isteyen partiler bu hesabı yapmış mıdır, belli değil.

İktidar partisi bu hesabı yapmış olsa, 8 milyon emekçiyi doğrudan, 17 milyon emekçiyi dolaylı olarak ilgilendiren, asgari ücret yoksulluk sınırı altında olmazdı.

Demek ki iktidar “boş tencere iktidar devirir” lafına inanmıyor.

Ya da elinde bu lafı geri plana itecek daha başka siyasi enstrümanlar var.

Neyse,

Gelelim muhalefet partilerine,

Sık sık yayınlanan anketlerden de anlaşılacağı üzere toplumun %70’i Türkiye’de muhalefet boşluğu olduğunu düşünüyor. Tabi bu değerlendirme siyasi partiler göz önüne alınarak cevaplanmış anket soruları üzerine.

Yani muhalefet partilerinin yeterince muhalefet edemediği -etmediği- anlamı çıkıyor.

Bu aynı zamanda, “toplumsal muhalefetin -halkın- muhalefetinin” partilerin çok önünde olduğuna da işaret ediyor.

Bu ne demek?

Halk yeterince muhalif tavır içinde, siyasi partiler buna yetişemiyor veya çok geriden geliyor. Muhalefet partileri, yaratılan suni (yapay) gündemlere ayak uydurarak esas gündemi kaçırıyorlar. Partilerin iç işleri ve diğer konular da işin çabası.

Başka bir konu, toplumun %74’ü siyasetçiye güvenini yitirmiş durumda.

O zaman, 17 milyon emekçi ve 16 milyon emekli kime güvenecek?

Bu sorunun cevabını genel siyaset ile almak çok zor olduğuna göre, emekçi ve emekli en yakınındaki siyasetçinin yani yereldeki belediye başkanlarının hizmetlerine ve yerel parti örgütlerinin tavrına bakarak sorunun cevabını bulacaktır.

Belediye başkanları, partilerin il başkanları ve ilçe başkanları ve partinin diğer kanaat önderleri, emekçiler ve emeklilere dair ürettikleri siyaset ve güven belirleyici olacak.

Yaratılan suni gündemlere unutturulmaya çalışılsa da, Türkiye’nin esas gündemi ne?

Hayat pahalılığı, açlık ve yoksulluk!

Her zaman yazıyoruz, yine yazalım. Verilerine hep güvendiğimiz, yargıda ve maliyede örgütlü, Büro Emekçileri Sendikası Araştırma Grubu (BESAR) Aralık 2024 ayı verilerine göre;

Açlık sınırı: 30 bin 475 lira.

Yoksulluk sınırı: 79 bin 948 lira.

Bekâr bir çalışanın yaşam maliyeti: 40 bin 626 lira.

Bu rakamlar gerçek enflasyon rakamlarına göre tespit ediliyor ve bizzat günlük hayatta yaşanan rakamlar.

Birde TUİK verilerine dayanılarak tespit edilen emekli maaşlarına ve asgari ücrete bakalım.

Yeni açıklanan asgari ücret 22 bin 104 lira.

Şu an en düşük emekli maaşı 12 bin 500 lira. Ocak 2025’te ne olacak göreceğiz.

Asgari ücrete yapılan artıştan anlaşılacağı üzere emekliyi hiç memnun etmeyecek, hatta kızdıracak rakamlar tahmin ediliyor.

Bu ücretlere göre, hayat pahalılığı altında yoksulluk ve sefalet içinde olan 17 milyon emekçiden, 16 milyon emekliden “ben halimden memnunum” diyen kaç kişi vardır?

Büyük bir çoğunluğun memnun olmadığını her gün okuyor ve izliyoruz.

Üstelik yoksulluk ve sefalet çeken emekçiler ve emekliler 2000’li yıllardan çok daha kötü durumdalar.

İktidar değişimi olmadan ekonominin, emekçinin ve emeklilerin durumunda hiçbir düzelme olmayacağına dair birçok veri yayınlanıyor, ayrıca toplumun %60’ı ekonominin iyi yönetilmediğini söylüyor. Aynı araştırmada toplumun %53-57’si erken seçim istiyor. (Area araştırma)

Bu araştırma ve emeklilerin durumu göz önüne alındığında erken seçim isteğinin daha çok emekçiden ve emeklilerden geliyor diyebiliriz.

Emekli az çok tepkisini ve tavrını belli ediyor. 31 Mart yerel seçim sonuçlarını emekliler belirledi. Erken seçim sonuçlarını da belirleyeceği, hatta iktidara erken seçimi kabul ettirecek yine emekliler olduğu çok konuşuluyor.

Emekliler için, her yerde en büyük mücadeleyi veren, bağımsız Tüm Emeklilerin Sendikası üyesi emekliler;

“Biz emekliler, mücadeleden emekli olmadık, belli yaşlara gelmiş olsak ta, haklarımızı alıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz ve kazanacağız. Gelecek kuşaklara da örnek olacağız, görevimizi tamamlamadan hiçbir yere de gitmeyeceğiz!,(…) diyor.

Emekliler böyle söylüyor.

Ya emekçi işçi sınıfı ne düşünüyor?

17 milyon emekçi işçi sınıfının ne düşündüğünü pek bilemiyoruz.

Çünkü 14,5 milyon örgütsüz yani sendikasız olduğu için görüşlerini yansıtamıyorlar.

Sendikalı olan 2,5 milyon işçinin sendikaları zaten biliniyor.

Peki, bu 14,5 milyon sendikasız çalışanın sesi kim olabilir? Belli mi?

Değil.

Kimin olduğu belli değilse,

Emekçi işçi sınıfının sesi de kendi kendilerinin sessiz sesi olabilir mi?

Elbette olabilir.

Öyleyse,

Erken seçimde olur, sonucu da şimdiden belli de olur.

Kiminle?

Birleşik kapsayıcı toplumsal muhalefetin gücüyle, emekçiler ve emekliler ile.

Tüm emekçilerin, emeklilerin ve okuyucularımızın yeni yılını kutlarım.