Geçen haftalardaki yazılarımdan birinin başlığı 'Felaketler Çağı' idi. Bu başlığı doğrularcasına geçtiğimiz on gün içinde Afrika'da iki büyük afet yaşandı. Fas'ta deprem, ardından Libya'da sel.
8 Eylül tarihinde, yerel saatle 23.00 civarında, Marakeş şehrinin 71 kilometre güneybatısında bulunan Yüksek Atlas Dağları'nda 6,8 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Bu deprem, Portekiz ve Cezayir gibi uzak bölgelerde de hissedildi. Depreme bağlı olarak şu ana kadar can kaybı yaklaşık 3 bin kişiye ulaşmışken, yaralı sayısı 5 binin üzerinde. Uluslararası Kızılhaç Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC), Fas'ta depremin etkilediği bölgelerde 6,6 milyon kişinin yaşadığını açıklamış, Fas İçişleri Bakanlığı ise en son verilere göre, deprem sonucu can kaybının 2 bin 946 olduğunu ve yaralı sayısının 5 bin 674 olduğunu duyurmuştur. Bölgedeki heyelan riski, kurtarma ve yardım çalışmalarını olumsuz etkilerken, acil servis ekipleri ihtiyaç sahiplerine ulaşmakta büyük zorluklar yaşamaktadır.
Bu depremin hemen sonrasında bu kez Libya'da 10 Eylül'de meydana gelen şiddetli sel felaketi, doğudaki Derna kentini adeta yerle bir etti. Libya'yı vuran rekor yağış, Daniel Fırtınası tarafından getirildi. Bu fırtına sistemi, 'Medicane' olarak adlandırılan Akdeniz kasırgalarını temsil ediyor ve Libya'nın kuzeydoğu kıyılarına 24 saat içinde 400 mm'den fazla yağmur getirdi. Normalde Eylül ayının ortalama yağış miktarı 1,5 mm civarındayken, bu miktarın çok üzerine çıkması olağanüstü bir durumu yansıtıyor. İklim değişikliğinin, Akdeniz kasırgalarının sıklığını artırabileceği düşünülüyor.
Sel felaketinin ardından Libya'nın doğusundaki ölü sayısı hala artıyor. Yetkililer, Derna liman kentinde 11 binden fazla ceset bulunduğunu belirtiyorlar ve en az 10 bin kişinin hala kayıp olduğunu tahmin ediyorlar. Birleşmiş Milletler'e bağlı Uluslararası Göç Örgütü, Derne'de en az 30 bin kişinin evsiz kaldığını, yaklaşık 1 milyon kişinin acil yardıma ihtiyaç duyduğunu bildirdi.
Felaket sonrası Derne'nin fotoğraflarında, sellerin neden olduğu tahribatın net bir şekilde görüldüğü mahalleler ve kıyıya vuran cesetler dikkat çekiyor. Görgü tanıkları, insanların uyurken evlerinin ve binalarının denize sürüklendiğini anlattılar. Kent sakinleri, yaklaşık 90 bin kişinin yaşadığı Derne'nin sel sularıyla ikiye bölündüğünü aktardılar. Uydu fotoğrafları da şehir merkezindeki dar dere yatağının genişlediğini ve dere boyunca uzanan binaların yok olduğunu gösteriyor. Şehrin diğer bölgelerinde de binaların büyük çaplı hasar gördüğü görülebiliyor.
Sosyal medya platformu X üzerindeki yerel Derne Zoom hesabından paylaşılan mesajlarda, Derne'nin dörtte birinin 'tamamen yok olduğu' ifade edilerek, şehrin adeta bir nükleer bomba saldırısına uğramış gibi göründüğü belirtildi. Su mühendisliği uzmanları, şehirden yaklaşık 12 km uzaklıktaki üst barajın önce çökmüş olabileceğini ve suyun nehir vadisinden aşağıya, Derne'ye daha yakın olan ikinci baraja doğru sürüklenmiş olabileceğini söyledi.
Görgü tanıkları, Daniel Fırtınası'nın neden olduğu şiddetli yağışların sel sularının Derne sokaklarından aktığını belirttiler. Ancak Pazar günü saat 02.30 sularında Büyük Baraj'da bir patlama duyduklarını ve selin bir saatten kısa bir süre içinde devasa boyutlara ulaştığını ifade ettiler. Bu tsunami benzeri sel suları, şehirde büyük tahribata yol açarak yüzlerce kişiyi denize sürükledi. Bir Libyalı gazeteciye göre, şehirdeki durum 'felaketin ötesinde' olarak tanımlanabilir, çünkü çoğu aile tüm bireyleriyle birlikte sele kapıldı.
Derna Vadisi Nehri, Libya'nın iç kesimlerinden gelerek Derna şehrinden geçip Akdeniz'e ulaşan bir nehir olarak bilinir. Genellikle kurak olan bu nehir, olağanüstü yağışlarla taştı ve üzerindeki iki baraj ve köprüleri yıkarak kente zarar verdi. Yerel yetkililer, evlerinde kalmalarını tavsiye ettiği sakinlerin, büyük bir patlama sesi duyduklarını ve suyun aniden taşkına dönüştüğünü ifade ettiler. Barajların çökmesiyle biriken su, dev bir sel haline geldi.
Özetle Felaketler Çağında geçen hafta Afrika kıyameti yaşadı. Peki ya biz Eskişehir'de bu felaketleri yaşamayacak kadar güvende miyiz?
Son on gündür kamuoyunda çok konuşulan Eskişehir Fayı Osmangazi'den geçiyor mu geçmiyor mu tartışması var. Bu kapsamda kamuoyu geçen hafta Eskişehir ile ilgili üç uzmanın yaptığı açıklamalara odaklandı. Fay hattının Osmangazi Üniversitesinden geçtiği veya geçmediği konusu, kamusal tartışma platformlarında ele alınması gerekmeyen bir konudur. Asıl vurgulanması gereken noktalar, bina stoku, kentsel altyapı ve toplumun afetlere karşı dayanıklılığının bilimsel yöntemlerle analiz edilmesi ve geliştirilmesidir. Yani sorulması ve yanıtlanması gereken öncelikli soru; Eskişehir afetlere ne kadar hazır olduğudur.
Afetlere karşı dirençli ve sürdürülebilir bir Eskişehir ve ülkeye erişmemizi sağlayacak bilinç düzeyine en kısa zamanda ulaşmak dileğiyle, iyi haftalar diliyorum.