Eskişehir ve çevresindeki altın madeni projeleri, bölgenin doğal ve ekolojik dengesini tehdit eden önemli tartışma konularından biri haline geldi.

Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Eskişehir Şubesi Başkanı Selma Güder ve TEMA Vakfı’ndan Onur Küçük, Eskişehir'deki bu maden projelerinin çevresel etkilerini ve hukuki süreçlerini gündeme taşıyarak, toplumun dikkatini ESTV ekranlarından Ayşegül Hümmet’in konuğu olarak bu önemli meseleye çektiler.

EKSİK VE ÇELİŞKİLİ ÇED RAPORLARI

Özellikle Alpagut ve Atalan Mahallesi'nden sonra Sarıcakaya Bilalhabeşi Mahallesi'ndeki projeler için alınan "ÇED gerekli değildir" kararları, bu süreçlerin ne kadar yüzeysel ve eksikliklerle dolu olduğunu gözler önüne seriyor. Onur Küçük'ün ifade ettiği gibi, projelere dair hazırlanan dosyaların içeriği birçok hata barındırmakta, çelişkilerle dolu ve gerekli çevresel değerlendirmelerden yoksun. Bu durum, sadece yasal prosedürlerin değil, aynı zamanda bilimsel değerlendirmelerin de göz ardı edildiğini gösteriyor. ÇED süreçleri, 25 hektarın altında olan maden projeleri için işletilmemektedir; ancak bu durum, projelerin çevresel etkilerini değerlendirmeyi ve halkın katılımını hiçe saymaktadır.

Maden arama ve çıkarma işlemleri sırasında gerçekleştirilecek faaliyetlerin, bölgenin ekolojik dengesine ciddi zararlar verme potansiyeline sahip olduğu aşikardır. Özellikle ormanlık alanların tahrip edilmesi, biyolojik çeşitliliğin azalmasına, su kaynaklarının kirlenmesine ve tarım alanlarının yok olmasına neden olabilecektir. Projelerin raporlarında, su varlığının olmadığı ve tarım alanlarının bulunmadığı belirtilirken, gerçek durumun oldukça farklı olduğu bildiriliyor. Toprak yapısının değiştirilmesi, ağır metallerin serbest kalması ve tarımsal üretimin azalması gibi çevresel etkiler, yerel halkın yaşam kalitesini doğrudan etkileyecektir.

TOPLUMSAL VE HUKUKİ MÜCADELELER

Bu projeler karşısında yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar tarafından büyük bir direnç gösteriliyor. Hem Eskişehir Büyükşehir Belediyesi hem de çeşitli sivil toplum kuruluşları, bu projelerin durdurulması için hukuki yollara başvurmuş durumda. Bilirkişi raporlarının, projelerin çevresel ve toplumsal etkilerini detaylı bir şekilde değerlendirerek adil bir yargı süreci sunması büyük önem taşıyor.

Bölgedeki maden projelerinin sadece bireysel değil, kümülatif etkilerinin de dikkate alınması gerekiyor. Kaymaz ve Sarıcakaya projelerinin birbirine bağlı olduğu ve bölgenin ekolojik kapasitesini tehdit ettiği göz ardı edilemez. ÇED raporlarında sıkça rastlanan belirsizlikler, projelerin yaratacağı uzun vadeli etkileri değerlendirmeyi zorlaştırıyor. Taşımadan kaynaklanacak trafik yoğunluğu, tozuma ve sera gazı emisyonları gibi faktörler halk sağlığını tehdit edecek boyutlarda.

GELECEĞİMİZ İÇİN SORUMLULUK ALMALIYIZ

Eskişehir’in doğal güzelliklerinin ve ekolojik kapasitesinin korunması, sadece bugünün değil geleceğin de güvence altına alınması açısından hayatidir. Bölgedeki projelerin geneli değerlendirildiğinde, kapsamlı bir çevresel etki analizi yapılmadan verilen izinler, geri dönülmez sonuçlar doğurabilir. Halkın katılımını ve bilimsel temelli değerlendirmeleri içeren süreçlerle, bu projelerin çevresel uyumluluğu ve sürdürülebilirliği sağlanmalıdır. Eğer gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakmak istiyorsak, çevresel ve toplumsal değerlere duyarlı bir yaklaşımı benimsemeliyiz.

Eskişehir halkı ve ilgili kurumların bu konudaki duyarlılığı ve mücadelesi, umut verici olsa da uzun bir yolu kat etmek gerektiğini bizlere hatırlatıyor.

Yerel halkın projelere dair endişeleri bilinçli bir şekilde dile getirmesi, çevre bilincinin artması ve yerel yönetimlerin bu süreçte aktif rol oynaması, karar alma mekanizmalarını doğrudan etkilemektedir. Çevresel duyarlılık ve katılımcılığın artması, benzeri projelerin daha dikkatli bir şekilde değerlendirilmesini ve yerel ekosistem üzerindeki etkilerin asgariye indirilmesini sağlayabilir.

Küçük ve Güder gibi uzmanların vurguladığı noktalardan biri de sürdürülebilir ekolojik politikaların hayata geçirilmesi gerekliliğidir. Bu tür projelerde sadece ekonomik kazanç değil, çevresel zararların önlenmesi de mutlak bir öncelik olmalıdır. Tarım, su kaynakları ve biyolojik çeşitliliğin korunması, gelecek nesillerin de yararına olacak şekilde hukuk çerçevesinde güvence altına alınmalı ve projeler bu kapsamda değerlendirilmeye tabi tutulmalıdır.

BÖLGESEL İŞ BİRLİĞİNE GİDİLMELİ

Bu süreçte bir başka önemli adım ise bilimsel çalışmaların artırılması ve bölgesel iş birliğine gidilmesidir. Akademik çevrelerle iş birliği yaparak, bölgenin ekolojik ve sosyal yapısına uyumlu bir şekilde madencilik faaliyetlerini denetlemek ve değerlendirmek, projelerin sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşır. Bilimsel verilerin rehberliğinde, yanlış bilgilendirme ve eksik değerlendirmelerin önüne geçilebilir.

Sonuç olarak, Eskişehir’de gündeme gelen bu maden projeleri, sadece çevresel değil aynı zamanda sosyal, ekonomik ve kültürel boyutları olan geniş kapsamlı bir problemdir. Tüm paydaşların katılımıyla, yerel ve ulusal düzeyde etkili stratejiler geliştirilerek geleceğimizin tehlikeye atılmasının önüne geçilmelidir. Bu süreçte çevre mühendisleri, yerel halk, sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumlarının ortak çalışmaları, sürdürülebilir bir çevre ve toplumsal refah için gereklidir. Eskişehir, güzelliklerini ve doğal zenginliklerini koruma sorumluluğunu üstlenirse, bu mücadele hem bugün hem de gelecek için kazançla sonuçlanacaktır.