'Ortadoğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleriyle çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık bir dipsiz kuyudur.
Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Halk deyişi ile Ortadoğu'da 'Kimin eli kimin cebindedir' bilinmez. Kim, kimi, neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı da yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı.'
Uğur Mumcu, Musa Anter'in 1992'de öldürülmesinden sonra kaleme aldığı 'Dipsiz Kuyu' başlıklı yazısında bunları yazarken 'karanlık ve kirli' oyunun kendisini de hedeflediğini adeta hissediyordu.
24 Ocak 1993'teki Uğur Mumcu suikastının üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen; bu cinayet, ne yazık ki diğer birçok kanlı eylem gibi hala aydınlanmadı.

SÖZDE İSLAMİYET VE YAPAY MİLLİYETÇİLİK
1980'lerin ikinci yarısında Rabıta ile başlayan ve Hizbullah ile sürdürülen sözde İslami yapılanmanın yanı sıra; 'üfürülen' etnik milliyetçilik rüzgarları ile PKK palazlandırıldı.
Hayali ihracatlar, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, Papa'ya yapılan suikast, terörist başı Apo'nun karanlık ilişkileri, 'tarikat, siyaset, mafya' bağlantıları Mumcu'nun masasındaki dosyalardı. Bu dosyalar 'fincancı katırlarını' ürkütüyordu.
1991'de Silopi'de 'insani yardım amaçlı (!)' konuşlanan 'Çekiç Güç'ün asıl amacını Mumcu gibi birçok kişi çok iyi anlamıştı. İşte 'faili meçhul' cinayetlerin sayısı tam da bu noktada artmaya başladı.
Emperyalistler ve işbirlikçilerinin Türkiye üzerindeki planlarını çözen yurtsever gazeteciler, yazarlar, asker ve polisler bir biri ardınca yok edildiler.
Bu hain suikastlar, her türlü demokratik oluşumu ezen askeri darbeler için ortam hazırlayarak, toplumun gittikçe 'dinci ve otoriter' kesimlerin etkisine ve denetimine girmesine yol açtı.
Uğur Mumcu 1993 yılında, 'Tarikatlara ve cemaatlere alınan genç çocuklar, 30 yıl sonra general vs. olacaklar ve Cumhuriyete karşı ayaklanacaklar' diye yazmıştı. Bu sözler 'hiçbir iktidar' tarafından dikkate alınmadı.

'KÜRT SORUNU NASIL ÇÖZÜMLENİR?'
Mumcu daha o günlerde, Ortadoğu haritasının yeniden planlandığını anlamıştı. Bu oyunun Türkiye senaryosunu ve figüranlarını açıklarken şöyle diyordu;
'Kürt sorunu, ülke topraklarından parçalar kopararak değil, din ve mezhep ayrımlarını silahlı çatışmalarla körüklemekle değil, ABD ve CIA destekli Kürtçülükle değil, Edirne'den Ardahan'a, Ağrı'dan İzmir'e, Diyarbakır'dan Antalya'ya kadar her yerde 'insan haklarına saygıyla' çözümlenir.
Türk'ü Kürt'e, Kürt'ü Türk'e, Alevi'yi Sünni'ye düşman eden bu emperyalist siyasetin Türkiye'ye neler getireceğini görmemek için kör ve sağır olmak gerekir. Ya da 'gaflet, dalalet ve hıyanet' içinde olmak!'
Uğur Mumcu öldürülmeden 17 gün önce kaleme aldığı köşe yazısında ise PKK –MOSSAD - CIA ilişkisini açıklamıştı;
'Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa, CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında ne işi var? Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?'
Mumcu'nun vurguladığı ve o günlerde inkar edilen karanlık ilişkilerin baş aktörü dostumuz(!) ABD, terör örgütü PKK'yı artık kendi yandaş ordusu haline getirdi ve Türkiye ile savaşa hazırlıyor.

'VURULDUK EY HALKIM BİZİ UNUTMA...'
Uğur Mumcu, Abdi ipekçi, Muammer Aksoy, Cavit Orhan Tütengil, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, A. Gaffar Okkan gibi daha birçok yurtsever insanımızın öldürülmeleri, amaçsız bir terör saldırısı ya da tesadüfi bir cinayetler zinciri olabilir mi?
Bu insanlar karanlık ihanet çetelerinden, soygunculardan arınmış, barış içinde insanca yaşanan, demokratik ve laik bir Türkiye istiyorlardı. Ne yazık ki ödülleri haince katledilmek oldu.
Onları özlemle, saygıyla anıyoruz. Ancak; faili meçhul cinayetlerin çözülmesini 'namus borcu' sayan devletin, bu borcunu tam olarak ödeyebildiğini hala söyleyemiyoruz.