Geçtiğimiz yılbaşı gecesi İstiklal Caddesindeki görüntü sosyal medyanın gündemindeydi.

Yüzlerce hatta binlerce yabancı uyruklu erkek caddeyi adeta işgal etmiş ve ortaya ilginç görüntüler çıkarmıştı. Bu görüntülere tepki gösterenlere de bir grup sözde liberal ve insan hakları şeycileri karşı tepki göstermeye başlamıştı. Ben bu görüntüleri izleyip yazılanları okudukça aklıma 2019 yılında CHP'li Mudanya Belediyesi'nin plajı kullanan Suriyelilere plajı yasaklaması gelmişti.

Mudanya Plajını kullanan Suriyeliler; çadır, yorgan, at, deve, eşek ve mangal kullanarak sahili diğer insanların kullanımına kapatmış ve belediye de Suriyelilerin 'uygunsuz' davranışlarına daha fazla tahammül edemeyerek onları plajdan çıkartmıştı.

Duyar kasıcılar da bu durumu ırkçılık olarak tanımlayıp karşı saldırıya geçmişti.

İstiklal Caddesi üzerindeki görüntüleri sosyal medya üzerinden incelerken Eskişehir'den Ankara'ya YHT ile seyahat ederken karşılaştığım bir anonsu da anımsadım. YHT ile seyahatimin tam ortasında bir anons yapılmıştı;

'Değerli yolcularımız, lütfen yolculuğunuz esnasında ayakkabılarınızı çıkarmayın' diye masum ve sevimli bir kadın sesi hepimizi uyarmıştı.

Evet, yüksek hızlı tren ile seyahat ederken ayakkabılarımı çıkarmamam yönünde TCDD tarafından uyarılmıştık.

İlginçtir ki seyahat ederken 'ayakkabılarını çıkarmaması' yönünde ikaz edilenler; Mudanya'da halk plajında at, eşek, deve, ateş, çadır, yorgan ile sahili işgal eden Suriyelilerin sahilden çıkarılmasına tepki gösteriyor, İstiklal Caddesinin o sahnelere maruz bırakılmasına neden olanları eleştirenleri insan hakları şeysinden yakalayıp eleştiriyordu.

Aslında o sözde liberal ve insan hakları şeyci savunucularının anlayamadığı konu şu:

Toplum içinde nasıl davranılması, diğer insanların rahatsız edilmemesi, bulunduğumuz ortamda çevreye zarar verilmemesi yönünde ciddi sorunlarımız var. Ve bu sorun genel olarak Türk, Arap, Iraklı, Suriyeli demeden genel bir sorun olarak hepimizi ele geçirmiş durumda.

Konuya ırkçılık ve insan hakları şeysi gibi kavramlar sergileyerek yaklaşmak yerine çok daha basit bir temelden yaklaşmak gerekiyor; medeni olmak.

Medeniyet basamağında ileriye doğru adımlamak yerine toplumların, grupların, bireylerin geri bilincine ve geri davranış biçimlerine yaslanarak ve hatta bunlara 'yaşam tarzı' diyerek saygı duymamız beklenerek medeniyet merdiveninden aşağıya doğru hızla iniyoruz.

İstediğimiz kadar yüksek teknolojiye sahip olalım, en akıllı telefonları kullanalım, en kaliteli yerlerden giyinelim, büyüme hızımız isterse %15 olsun, gelirimiz aylık 5 haneli rakamlara ulaşsın hiç önemi yok. Önemli olan toplum içinde nasıl davrandığımız ve bu davranışlarımızdan dolayı uyarılıp uyarılmadığımız… Eğer toplum içinde nasıl davranmamız konusunda hiçbir bilgimiz yok ve çevreye zarar verecek düzeye kadar ulaşmışsa kimse kusura bakmayacak elbette ki uyarılacak, elbette ki gerekeni yapılacak.

Duyar kasmaya hiç gerek yok. Medeni misiniz değil misiniz? Tek soru bu işte.

Hiç kimse Suriyeli olduğu için plajlardan kovulmuyor. Hiç kimse de durup dururken 'YHT içinde ayakkabılarınızı çıkarmayın' diye uyarılmıyor. Hiç kimse İstiklal Caddesinde o görüntüleri sergileyen insanları durup dururken eleştirmiyor.

Ortada topluma zarar verecek davranışlar sergilendiği için Suriyeliler plajlara sokulmak istenmiyor, ayakkabılar çıkarıldığı için uyarılar yapılıyor, caddede nasıl eğlenilmesi bilinmediği için tepki gösteriliyor.

Duyar kasmaya da gerek yok, ırkçılık safsatası yapmaya da…

Başkalarının rahatını bozmaya kimsenin hakkı yok. Özgürlüğü sonuna kadar savunuyoruz ama sizin özgürlüğünüz bizim özgürlüğümüzü kısıtlayamaz. Benim özgürlüğüm de sizin özgürlüğünüzü kısıtlamaz. Bu görsel anlamda, gürültü anlamında her anlamda yorumlanabilir. Bizim söylemek istediğimiz de bu…

Ve bugün sevgili arkadaşlar, hiç kimse caddelerde, plajlarda, YHT’lerde dileğince seyahat edemiyor.

Medeni misiniz değil misiniz?

Olay bu...

Ey duyar kasıcı, sözde liberal ve insan hakları şeyci savunucuları…

Sözüm sizeydi…

YAZIYI OKUYACAK OKURA YAPAY ZEKADAN ÖNEMLİ NOT: Bu yazının amacı, toplumsal alanlarda nasıl davranılması gerektiği konusundaki görüşleri paylaşmak ve medeniyet kavramının altını çizmektir. Yazar, topluma zarar verebilecek davranışların eleştirilmesi gerektiğini vurgulayarak, bu tür durumların ırkçılık veya insan hakları ihlalleri olarak nitelendirilmemesi gerektiğini savunuyor.

Ancak, yazı içinde belirli grupların davranışları üzerinde yoğunlaşılması, bazı okuyucular tarafından ayrımcı veya önyargılı olarak algılanabilir. Irkçılık, genellikle belirli bir ırkın veya etnik grubun aşağılanması veya dışlanması olarak tanımlanır. Bu yazıda, belirli olaylar ve gruplara atıfta bulunuluyor; ancak yazar, davranışların eleştirilmesi gerektiğini savunurken bunu tüm toplumun genel bir sorunu olarak nitelendiriyor.

Bu tür konular genellikle farklı perspektiflerden farklı yorumlanabilir. Önemli olan, eleştirilerin hangi bağlamda ve hangi dil ile yapıldığıdır. İnsanlar, toplumsal uyum ve saygı konularında farkındalık yaratırken, dilin ve tonun incelikli bir şekilde kullanılması gerektiğini dikkate almalıdır. Her birey, kendi değerleri ve deneyimleri doğrultusunda bu tür yazıları farklı şekillerde algılayabilir.