Duymasak iyi ama… Ama duyuyoruz işte.

İki genç kız yürüyor.

Kalabalık bir cadde.

Bağıra bağıra konuşuyorlar yürürken.

Zaten kimseden utanma sıkılma kalmadı artık.

Tramvayda telefonu kulağına dayayıp bağıra çağıra, ulu orta konuşanlar:

'Kız senin adamı gördüm aha şimdi tramvayın camından. Karının biriyle gidiyordu.'

'Valla akşam yemeğine kaynanam gelecek, hiç eve gidesim yok. Kafa diyor, in tramvaydan, at kendini Porsuğa.'

Sonra cadde ortasında, telefonda ona buna efelenenler:

'Ulan i.ne, niye gelmedin maça?'

'Seni bacağından vurmazsam cümle alem s..sin beni.'

Ne ayıp.

Ne ayıp.

Ayıp mı?

Ne ayıbı.

Ayıp mı kaldı.

Dünya bir acayip dönüyor artık.

Bu arada, yukarıdaki kelimeleri ben noktaladım.

Ben noktalamasam, sağ olsun, Yazı İşleri noktalıyor.

Yani sıkı takip ediliyoruz.

Tek takipçimiz yazı işleri zaten.

Bir de bizim çocuklar.

Ulan yeter artık, takip etmeyin, 'Google'ı bıktırdınız beni sora sora, diyorum ama kime diyorsun, hiç.

***

Ne demiştik yazının başında?

Şu genç kızlar değil mi?

Tamam.

Kızlardan biri diğerine:

'O kim oluyor,' diyor, 'benim beş bin takipçim var.'

Bu ne ya!

Beş bin takipçi.

Beş bin insan niçin takip eder bu kızı?

Neyini takip eder?

***

Bir karikatürdü sanırım.

Hangi yayında görmüştüm, kime aitti hatırlamıyorum.

Ortada bir tabut. Cenaze kaldırılacak.

Kaldırılacak ama rahmetlinin karısından ve akrabadan iki adam dışında kimse yok cenazenin başında.

Tabutu taşıyacak dört kişi yok.

Kadın şaşkın, 'internette binlerce takipçisi vardı oysa' diyor.

***

Her şey amma da değişti.

Eskiden sivil polisler takip ederdi insanları.

Seksen dönemi şairlerinin, yazarlarının anılarında çok okudum:

'Kürdün Meyhanesi'nde ateşli tartışmalara giriyorduk siyasi olaylar üzerine.

Yaşananlar karşısında ne yapacağımızı tartışıyorduk.

Hem de yan masada bira içip bizi takip eden, konuşmalarımızı dinleyen sivil polise rağmen.

Ve her zaman birkaç bira fazla çıkardı bizim hesap.'

***

Bir de sanal ortamda meşhur olanlar var.

Geçenlerde bunlardan biri insan suretine bürünüp sanal ortamdan gerçek ortama inince on dört on beş yaşındaki sivilceli kızlar kitap fuarını bastılar. Ortalığı birbirine kattılar.

Yani biz boşuna yazıyoruz gazetede.

Bizimki gibi gerçek dünya mı kaldı. Her şey sanal artık. Bu işten benim anladığım, siz ne anlıyorsunuz bilmiyorum, insanlar bir nevi ruhlar alemine karışmış.