Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.' sözünün anlamı bu günlerde çok daha iyi anlaşılıyor.
Son yıllarda özellikle Kurtuluş Savaşı ve Lozan Barış Antlaşması'na yönelik 'mısır püsküllü çakma tarihçilerin' uydurduğu yalan yanlış bilgiler değerli araştırmacı bilim insanları tarafından belgeler ile çürütüldü. Şimdilerde ise, Lozan'dan vazgeçenler Sevr Antlaşması'nı dillerine doladılar.
Sevr Antlaşması'nda, çizgilerini yeniden belirledikleri Anadolu hayalleri gerçekleşmeyenlerin 'hariçten gazellerini' yıllardır dinliyorduk. Ancak bu kez açıklamalar Türk Tarih Kurumu Başkanı'ndan geldi.

SEVR DİYE BİR ANTLAŞMA YOK MU?
Bu yıl 87'nci yılını kutlayan Türk Tarih Kurumu, ülkemizde bizzat Atatürk'ün direktifleriyle kurulan kurumların başında gelmektedir.
Geçen hafta Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Refik Turan 'Sevr diye bir antlaşma olmadığı' iddiasında bulundu.
Sayın Turan 'Sevr'in bundan böyle okullarda 'antlaşma' değil 'belge' diye öğretilmesi için çalışacaklarını, zira ortada Sevr diye bir antlaşmanın mevcut olmadığını, var olan mevcut belgelerin bir antlaşma olamayacağını' söyledi.
Bu durumda, Sevr Antlaşması'nı bilerek veya bilmeyerek 'unutanlara' yeniden anımsatmak umarım yararlı olacak.

'TÜRKLER YENİDEN ORTA ASYA'YA' PROJESİ
Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918'de 'Mondros Mütarekesi' olarak bilinen ateşkes antlaşmasını imzaladı.
Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra sıra barış (!) antlaşmasına gelmişti. Bu arada İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan) bir yandan kendi aralarında paylaşım pazarlıkları yaparken bir yandan da Anadolu'yu işgale başladılar.
Ana hatları 24 Nisan 1920'de San Remo Konferansı'nda kararlaştırılan Sevr Antlaşması, incelenmek üzere Osmanlı Hükümeti'ne verildi.
Yunan ordusu, antlaşmanın kabulünü zorlamak için 23 Haziran 1920'de saldırıya geçti. Bursa, Balıkesir, Uşak ve Trakya işgal edildi.

SEVR ANTLAŞMASI'NI KİMLER İMZALADI?
Sultan Vahdettin başkanlığında toplanan Saltanat Şurası 22 Temmuz 1920'de 'zayıf bir mevcudiyeti, mahva tercih edilmeğe değer' görerek antlaşmanın imzalanmasına karar verdi.
Bunun üzerine Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından görevlendirilen 'Hükümet temsilcileri'; Reşat Halis Bey, Hadi Paşa ve Rıza Tevfik (Bölükbaşı) Fransa'ya gittiler ve Paris yakınlarında bulunan Sevr kasabasında 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nı (Sevr Muahedesi) imzaladılar.
Osmanlı Devleti'nde, 'Kanun-i Esasi'ye göre; bir antlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için önce Meclis-i Mebusan'ın antlaşmayı görüşüp kabul etmesi, sonra da imzalanmak üzere Padişah Vahdettin'e gönderilmesi gerekiyordu. Fakat Meclis-i Mebusan, Sevr'den dört ay önce Vahdettin tarafından kapatıldığı için antlaşma mecliste görüşülemedi ve padişahın önüne gelmedi.
23 Nisan 1920'de Ankara'da kurulmuş olan TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) ise Sevr Antlaşması'nı kabul edenleri vatan haini sayacağını ilan etti.

KURTULUŞ SAVAŞI BAŞARILI OLMASAYDI...
Sevr'in uygulamaya konulamamasının tek nedeni Kurtuluş Savaşı'nın başarıya ulaşmasıdır.
Umarım; Sevr'i basit bir belgeye dönüştürme gayretlerinin altında 'yeni bir tarih yaratmak, Osmanlı'nın son dönemini yüceltmek, Kurtuluş Savaşı ve Lozan Antlaşması'nın önemini azaltmaya çalışmak' gibi niyetler yoktur.
Eğer Milli Mücadele başarısız olsaydı Sevr Antlaşması'nın 433 maddesi tüm ayrıntıları ile uygulanacaktı. İşte o zaman Sevr'in, belge mi, antlaşma mı olduğunu herkes çok iyi (!) anlayacaktı.
Bu gün Anadolu'da Türklerin ve Müslümanların varlığının devamını sağlayan, laik Cumhuriyetimizin güvencesi altında bizlere özgür bayram kutlamaları yaşatan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, aziz şehitlerimizi saygı ve şükran duygularımızla anarken hepinizin bayramınızı sevgilerimle kutlarım.