Son günlerde aşırı sıcaklarla başımız dertte. Hani cehennem sıcağı diye bir tabir vardır ya, yaşanan sıcak hava dalgasına cehennem bekçisi anlamına gelen Cerberus adı verildi. Avrupa'yı etkisi altına alan bu sıcak hava dalgasıyla ilgili uzmanlardan ardı ardına uyarılar geliyor. Bu sıcaklık dalgası nedeniyle, özellikle bazı bölgelerde şimdiye kadar görülmüş en yüksek sıcaklıkların kaydedilmesi beklenirken, insanlar, hayvanlar, ormanlar ve tarım ürünleri bu durumdan olumsuz etkilenecek gibi gözüküyor.Avrupa'yı etkisi altına alan Cerberus adı verilen bu son sıcak hava dalgasının etkisiyle orman yangınları çıkıyor ve İspanya, İtalya, Yunanistan ve Türkiye gibi ülkelerde 45°C'nin üzerinde sıcaklıklar bekleniyor. Cerberus, bu bölgelerde yaşayan yerel halk ve turistler için zorlu koşullar yaratıyor. Avrupa'da hava sıcaklıklarınn Ağustos 2021'de İtalya'da kaydedilen ve tüm zamanların en yüksek sıcaklık rekorunu kıran 48.8°C'ye ulaşılmasından endişe duyuluyor. Diğer yandan iklim bilimciler, küresel ısınmaya neden olan faktörleri azaltmanın gerekliliğine dikkat çekiyor ve insanların hayatlarının risk altında olduğunu belirtiyor. Zira geçen yıl Avrupa'da kaydedilen rekor sıcaklıkların olduğu yaz döneminde 61 binden fazla kişi sıcak hava nedeniyle hayatını kaybetti.
Son yıllarda dünya genelinde iklim değişikliklerine bağlı ortalama sıcaklıkların artmasıyla birlikte aşırı hava olayları daha sık yaşanmaktadır. Son yıllarda küresel iklim değişiklikleri, dünya genelinde devasa boyutlarda etkiler yaratmaktadır. Bu değişiklikler, ekosistemleri tahrip etmekte, doğal afetleri artırmakta ve yaşanabilir koşulları tehdit etmektedir. Küresel iklim değişiklikleri, bazı bölgelerde kuraklık, sel, orman yangınları ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi felaketlere yol açmaktadır. Ancak, bu durumun etkileri sadece doğal dünya üzerinde kalmamakta, aynı zamanda insanları da etkilemektedir. Bu afetler, insanların yaşadıkları toprakları terk etmelerine ve güvenli bölgelere sığınma arayışına girmelerine neden olmaktadır.İklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan mülteci sorunu, büyük bir kriz haline gelmiştir.
Dünyanın birçok yerinde iklim değişiklikleri, çiftçilerin tarım yapma yeteneklerini azaltmış, su kaynaklarını kurutmuş ve gıda güvenliğini tehlikeye atmıştır. Bu da milyonlarca insanın yiyecek ve su arayışıyla evlerini terk etmelerine yol açmıştır.Aynı şekilde, iklim değişikliği deniz seviyesinin yükselmesine de neden olmaktadır. Adalar ve kıyı şeritleri, artan deniz seviyeleriyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum bazı ülkelerin tamamen sular altında kalma riskiyle karşı karşıya olmalarına neden olmaktadır. Bu gibi durumlarda, insanlar evlerini, topraklarını ve kültürlerini geride bırakmak zorunda kalmaktadır. Bu da onları mülteci konumuna düşürmekte ve yeni yerlere yerleşmek için umutsuz arayışlara itmektedir.
Mülteci akını, kabul eden ülkeler ve bölgeler için de büyük bir zorluk oluşturmaktadır. Mültecilerin geldikleri bölgelerde iklim değişikliklerine bağlı olarak yaşanan su ve gıda gibi kaynakların tükenmesi ve yaşanabilir koşulların ortadan kalkması nedeniyle, insanlar hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Bu durum, çatışmaların, toplumsal gerilimlerin ve ekonomik zorlukların artmasına ve insanlar zorunlu olarak yaşadıkları yeri terk etmelerine sebep olmaktadır.Ülkemiz gibi mültecileri kabul eden ülkeler, mültecilere insani yardım sağlamak, barınma imkanı sunmak ve sosyal entegrasyon süreçlerini yönetmek için büyük bir yük altına girmektedir. Diğer yandan bu göç hareketi illegal yollardan mümkün olabildiği için ciddi anlamda insani dramlara yol açmaktadır. UNICEF, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, kaçak yollarla Akdeniz'i geçerken hayatını kaybeden çocukların sayısının artmasıyla ilgili endişelerini dile getirmiştir. UNICEF Göç ve Yerinden Edilme Küresel Lideri Vera Knaus, 2023'ün ilk 6 ayında 289 çocuğun öldüğünü ve bu sayının geçen yılın aynı dönemine göre iki katına çıktığını ifade etmiştir. Knaus, bu sayının her hafta yaklaşık 11 çocuğun hayatını kaybetmesine eşdeğer olduğunu vurgulamış ve bölgesel çatışmalar ve iklim değişikliğinin birçok çocuğu tehlikeli bir deniz yolculuğuna zorladığını belirtmiştir. İlk 6 ayda 11,600 çocuğun Akdeniz'i geçtiği tahmin edilmektedir ve bu sayı da önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık iki katına çıkmıştır. UNICEF, Orta Akdeniz'deki birçok gemi enkazında sağ kurtulan veya kayıt altına alınmayan çocuklar olduğu için gerçek ölüm sayısının daha yüksek olduğunu tahmin etmektedir.Knaus, bu ölümlerin çoğunun önlenebilir olduğunu ifade etmiştir. Orta Akdeniz'in çocuklar için en ölümcül göç rotalarından biri olduğunu belirten Knaus, yüzlerce çocuğun dünyanın eylemsizliği sonucunda boğulduğunu söylemiştir.Knaus, yılın ilk üç ayında 3,300 çocuğun ebeveynleri olmadan Avrupa'ya ulaştığını ve özellikle yalnız seyahat eden kız çocuklarının şiddete karşı daha savunmasız olduğunu belirtmiştir. Knaus, bölge ülkeleri ve Avrupa Birliği'ne (AB) çocukları korumak için daha fazla çaba göstermeleri çağrısında bulunarak, çocukların aileleriyle güvenli, yasal ve erişilebilir yollarla bir araya gelmelerinin önemine dikkat çekmiştir.
İklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan mülteci sorunu, dünya liderlerinin bir araya gelerek etkili önlemler alması gereken acil bir konudur. İklim değişikliği ile mücadele, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve sürdürülebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesi gibi stratejilerle başlamalıdır. Ayrıca, mültecilere insani yardım sağlamak, uyum programları oluşturmak ve küresel işbirliği ile desteklemek de önemlidir. Bu zorluğun üstesinden gelmek için tüm dünya toplumu, dayanışma içinde hareket etmeli ve gelecek nesillerin yaşanabilir bir dünyada var olmalarını sağlamak için el ele vermelidir. İklim değişikliği mülteci sorunu, sadece bir bölgenin veya bir ülkenin meselesi değil, tüm insanlığın ortak sorunudur.Uluslararası toplum, mültecilere yönelik insani yardım ve koruma sağlamak için kaynakları artırmalı ve güçlendirmelidir. Aynı zamanda, mülteci kabul eden ülkelerin ekonomik ve sosyal entegrasyonunu destekleyecek politikaların oluşturulması gerekmektedir. Mültecilerin dil öğrenimi, eğitim, iş imkanları ve sağlık hizmetlerine erişimi sağlanmalıdır. Bu, mültecilere yeni bir yaşam kurma ve katkıda bulunma fırsatı vererek, toplumlara ekonomik ve kültürel zenginlik sağlayacaktır.Bununla birlikte, iklim değişikliğiyle mücadelede öncelikli olarak az gelişmiş ve kırılgan ülkelerin desteklenmesi gerekmektedir. Bu ülkelerin iklim adaleti ilkesi doğrultusunda finansal kaynaklara erişim sağlamaları ve iklim değişikliğiyle mücadele stratejilerini uygulamaları için teknik destek almaları önemlidir. Aynı zamanda, teknoloji transferi ve bilgi paylaşımı gibi alanlarda da destek sağlanmalıdır.
Bu konuda yazılacak o kadar çok şey var ki yazı uzadı gitti. Bu haftalık gelecek hafta kaldığımız yerden devam etmek üzere yazımızı burada bırakalım. İyi haftalar.
Son yıllarda dünya genelinde iklim değişikliklerine bağlı ortalama sıcaklıkların artmasıyla birlikte aşırı hava olayları daha sık yaşanmaktadır. Son yıllarda küresel iklim değişiklikleri, dünya genelinde devasa boyutlarda etkiler yaratmaktadır. Bu değişiklikler, ekosistemleri tahrip etmekte, doğal afetleri artırmakta ve yaşanabilir koşulları tehdit etmektedir. Küresel iklim değişiklikleri, bazı bölgelerde kuraklık, sel, orman yangınları ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi felaketlere yol açmaktadır. Ancak, bu durumun etkileri sadece doğal dünya üzerinde kalmamakta, aynı zamanda insanları da etkilemektedir. Bu afetler, insanların yaşadıkları toprakları terk etmelerine ve güvenli bölgelere sığınma arayışına girmelerine neden olmaktadır.İklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan mülteci sorunu, büyük bir kriz haline gelmiştir.
Dünyanın birçok yerinde iklim değişiklikleri, çiftçilerin tarım yapma yeteneklerini azaltmış, su kaynaklarını kurutmuş ve gıda güvenliğini tehlikeye atmıştır. Bu da milyonlarca insanın yiyecek ve su arayışıyla evlerini terk etmelerine yol açmıştır.Aynı şekilde, iklim değişikliği deniz seviyesinin yükselmesine de neden olmaktadır. Adalar ve kıyı şeritleri, artan deniz seviyeleriyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum bazı ülkelerin tamamen sular altında kalma riskiyle karşı karşıya olmalarına neden olmaktadır. Bu gibi durumlarda, insanlar evlerini, topraklarını ve kültürlerini geride bırakmak zorunda kalmaktadır. Bu da onları mülteci konumuna düşürmekte ve yeni yerlere yerleşmek için umutsuz arayışlara itmektedir.
Mülteci akını, kabul eden ülkeler ve bölgeler için de büyük bir zorluk oluşturmaktadır. Mültecilerin geldikleri bölgelerde iklim değişikliklerine bağlı olarak yaşanan su ve gıda gibi kaynakların tükenmesi ve yaşanabilir koşulların ortadan kalkması nedeniyle, insanlar hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Bu durum, çatışmaların, toplumsal gerilimlerin ve ekonomik zorlukların artmasına ve insanlar zorunlu olarak yaşadıkları yeri terk etmelerine sebep olmaktadır.Ülkemiz gibi mültecileri kabul eden ülkeler, mültecilere insani yardım sağlamak, barınma imkanı sunmak ve sosyal entegrasyon süreçlerini yönetmek için büyük bir yük altına girmektedir. Diğer yandan bu göç hareketi illegal yollardan mümkün olabildiği için ciddi anlamda insani dramlara yol açmaktadır. UNICEF, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, kaçak yollarla Akdeniz'i geçerken hayatını kaybeden çocukların sayısının artmasıyla ilgili endişelerini dile getirmiştir. UNICEF Göç ve Yerinden Edilme Küresel Lideri Vera Knaus, 2023'ün ilk 6 ayında 289 çocuğun öldüğünü ve bu sayının geçen yılın aynı dönemine göre iki katına çıktığını ifade etmiştir. Knaus, bu sayının her hafta yaklaşık 11 çocuğun hayatını kaybetmesine eşdeğer olduğunu vurgulamış ve bölgesel çatışmalar ve iklim değişikliğinin birçok çocuğu tehlikeli bir deniz yolculuğuna zorladığını belirtmiştir. İlk 6 ayda 11,600 çocuğun Akdeniz'i geçtiği tahmin edilmektedir ve bu sayı da önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık iki katına çıkmıştır. UNICEF, Orta Akdeniz'deki birçok gemi enkazında sağ kurtulan veya kayıt altına alınmayan çocuklar olduğu için gerçek ölüm sayısının daha yüksek olduğunu tahmin etmektedir.Knaus, bu ölümlerin çoğunun önlenebilir olduğunu ifade etmiştir. Orta Akdeniz'in çocuklar için en ölümcül göç rotalarından biri olduğunu belirten Knaus, yüzlerce çocuğun dünyanın eylemsizliği sonucunda boğulduğunu söylemiştir.Knaus, yılın ilk üç ayında 3,300 çocuğun ebeveynleri olmadan Avrupa'ya ulaştığını ve özellikle yalnız seyahat eden kız çocuklarının şiddete karşı daha savunmasız olduğunu belirtmiştir. Knaus, bölge ülkeleri ve Avrupa Birliği'ne (AB) çocukları korumak için daha fazla çaba göstermeleri çağrısında bulunarak, çocukların aileleriyle güvenli, yasal ve erişilebilir yollarla bir araya gelmelerinin önemine dikkat çekmiştir.
İklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan mülteci sorunu, dünya liderlerinin bir araya gelerek etkili önlemler alması gereken acil bir konudur. İklim değişikliği ile mücadele, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve sürdürülebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesi gibi stratejilerle başlamalıdır. Ayrıca, mültecilere insani yardım sağlamak, uyum programları oluşturmak ve küresel işbirliği ile desteklemek de önemlidir. Bu zorluğun üstesinden gelmek için tüm dünya toplumu, dayanışma içinde hareket etmeli ve gelecek nesillerin yaşanabilir bir dünyada var olmalarını sağlamak için el ele vermelidir. İklim değişikliği mülteci sorunu, sadece bir bölgenin veya bir ülkenin meselesi değil, tüm insanlığın ortak sorunudur.Uluslararası toplum, mültecilere yönelik insani yardım ve koruma sağlamak için kaynakları artırmalı ve güçlendirmelidir. Aynı zamanda, mülteci kabul eden ülkelerin ekonomik ve sosyal entegrasyonunu destekleyecek politikaların oluşturulması gerekmektedir. Mültecilerin dil öğrenimi, eğitim, iş imkanları ve sağlık hizmetlerine erişimi sağlanmalıdır. Bu, mültecilere yeni bir yaşam kurma ve katkıda bulunma fırsatı vererek, toplumlara ekonomik ve kültürel zenginlik sağlayacaktır.Bununla birlikte, iklim değişikliğiyle mücadelede öncelikli olarak az gelişmiş ve kırılgan ülkelerin desteklenmesi gerekmektedir. Bu ülkelerin iklim adaleti ilkesi doğrultusunda finansal kaynaklara erişim sağlamaları ve iklim değişikliğiyle mücadele stratejilerini uygulamaları için teknik destek almaları önemlidir. Aynı zamanda, teknoloji transferi ve bilgi paylaşımı gibi alanlarda da destek sağlanmalıdır.
Bu konuda yazılacak o kadar çok şey var ki yazı uzadı gitti. Bu haftalık gelecek hafta kaldığımız yerden devam etmek üzere yazımızı burada bırakalım. İyi haftalar.