CHP tüzüğüne göre danışma kurullarının 3 ayda bir toplanması gerekir.

 Amaç, partinin genel politikası açısından sosyal, ekonomik, kültürel, siyasal konularda ve bölge ihtiyaçları üzerinde, karar organlarının politika oluşturmasını kolaylaştırmak ve parti çalışmalarını geliştirmek üzere ilçelerde “İlçe Danışma Kurulu” ve illerde “İl Danışma Kurulu” toplanır.

İlçe ve İl danışma kurullarına kimlerin çağırılacağı yönetmelik gereği önceden bellidir.

Örneğin ilçe danışma kurullarını ele alırsak,

İlçedeki görev başındaki veya geçmiş dönemlerdeki tüm örgüt birimlerinden tutun da partili muhtarlar ve sendika başkalarına kadar herkes çağrılıdır.

Konu belli,

Kısaca, “karar organlarının yöresel politikalar oluşturmasına yardımcı olmak”.

Kimler yardımcı olacak?

Geçmiş dönem ve mevcut ilçe, il başkanları, geçmiş dönem ve mevcut milletvekilleri, geçmiş dönem ve mevcut belediye başkanları, belediye meclis üyeleri vs liste çok uzun.

Çağrılı olanların hepsi gelse salonlar dolar taşar. Ancak pratikte görüyoruz ki, çağrılı olmalarına rağmen çoğu gelmiyor.

Kırsal ilçeleri tam olarak bilmemekle beraber, ilginin olduğu söylendi, ancak merkez iki ilçede ilgi çok azdı. Katılımın çok az olduğu herkesin ortak görüşü. Üstelik tüm üyelerin ve STK’ların çağrılı olmasına rağmen.

Gelmeyince de “yöresel politikalar” tam olarak oluşamıyor veya oluşmuyor.

Böyle olunca da “danışma kurulu”, danışamama kuruluna dönüşmüş olmuyor mu?

Peki, ilgi neden düşük, eski-yeni tüm katılımcılar veya üyeler neden gelmiyor, önce buna bakmak lazım.

Bir kere olay mahallelerdeki delege seçimlerinde başlıyor. Delege seçimlerindeki yarış, gerçek anlamda demokratik ve hakça bir rekabet içinde geçmesi gerekirken, siyaset edenler, yani yönetenler, elindeki imkân ve gücü orantısız olarak kullanıyor.

Deyim yerindeyse, ezip geçiyor!

Böyle olunca, üyeler arasında kırgınlıklar, küskünlükler hatta husumetler oluşuyor, belki de insanların umudu kırılıyor. Rakip partiden görmediği davranış biçimini kendi partilisinden görüyor. Dolayısıyla ya danışma kuruluna gelmiyor, gelse bile bir tek öneri, eleştirici veya istekte bulunmayı bile gereksiz buluyor.

Diğer bir konu ise siyaset edeler, yani yönetenler eleştiriyi pek sevmiyor. Kendisi hakkında eleştiri yapan üyeyi anında hedef tahtasına koyuyor ve günü gelince hesabını soruyor. Bunun örneğinin defalarca yaşanmış olduğu bilinci ile kimse kimseyi kolay kolay eleştirmiyor.

Peki, eleştirinin olmadığı yerde politika üretilir mi?

Tabi ki üretilmez!

O zaman ne oluyor?

“Danışma kurulu”, “danışamama kurulu” oluyor.

Merkez iki ilçede yapılan danışma kurullarının düşündürdükleri bunlar.

Odunpazarı ilçe danışma kurulunda kısmen de olsa eleştirisel yaklaşımlar yanında çok doğru öneriler de vardı. Gençlik örgütlenmelerinin zayıflığı, mahalle temsilciliklerinin yeniden gözden geçirilmesi, nitelikli üye kayıt edilmesi, tüzük çalışmaları ve önseçim konuları gibi.

Tepebaşı ilçe danışma kurulunda ise sıfır eleştiri ile tamamlanmak üzereyken, İl Başkanı Talat Yalaz’ın yaptığı “öz eleştiri” takdirle karşılandı.

Talat Yalaz, belediye meclis üyeliği için yapılan ön seçimlerde, her iki ilçede de seçime katılımın çok düşük olduğunu, bunun partiye yakışmadığı samimi bir şekilde anlatmaya çalıştı.

Aslına bu öz eleştiriyi ilçe başkanlarının yapması gerekirken, Talat Yalaz’ın yapması örnek bir davranış olarak altının çizilmesi gerekiyor.

Sonuçta, her iki merkez ilçe danışma kurullarında katılımın düşük olması nedeniyle katkı vermesi gereken veya söz alması beklenen birçok insan bu katkıyı ortaya koymadı. Belki, il danışma kurulunda durum böyle olmaz da, hem katılım yüksek olur, hem de herkes katkı koymaya çalışır.

Yani öneri getirir, eleştirir, proje sunar ve sonuçta “politika üretilmiş olur”

Ve danışma kurulu gerçek anlamda “danışma kurulu” olur.