Dünya hızla değişiyor. Kentleşme oranları artıyor, doğal kaynaklar azalıyor ve iklim değişikliği, geleceğin şehirlerini şekillendirmek için yeni yaklaşımlar gerektiriyor.

Geleneksel yapı yöntemleri, çevresel ayak izleri ve sürdürülebilirlik açısından birçok zorluğu beraberinde getiriyor. İnşaat sektörü, dünya genelinde karbon emisyonlarının yaklaşık %38’ine katkıda bulunarak bu değişimlerde kilit bir rol oynuyor. Peki, daha çevreci, daha ekonomik ve daha dayanıklı bir şehirleşme mümkün mü?

Bu sorunun cevabı, teknolojinin insan hayatına dokunduğu her alanda olduğu gibi, yapı sektöründe de yenilikçi bir çözüm sunuyor: 3D baskı teknolojisi. Bu teknoloji, inşaat süreçlerini hızlandırmanın ve maliyetleri düşürmenin yanı sıra, daha sürdürülebilir şehirlerin inşasında devrim yaratma potansiyeline sahip.

Bu yazıda, 3D baskının şehir planlamasında nasıl bir dönüşüm sağladığını, dünyanın farklı yerlerindeki başarılı örneklerle birlikte inceleyeceğiz. Artık bu başarı hikayelerinden biri olan Eskişehir Teknik Üniversitesi'nin Çimsa ortaklığıyla hayata geçirdiği Teknoloji ve Etki Merkezi, bu teknolojinin Türkiye'deki potansiyelini ortaya koyarken, küresel bağlamda sürdürülebilir yapı anlayışına nasıl katkı sağladığını göstereceği için bu yazıda bu yapıya özel bir yer vereceğim.

3D baskı, bir modelin dijital tasarımına dayalı olarak malzemenin katman katman eklenmesiyle yapılan bir üretim tekniğidir. İnşaat sektöründe kullanılan 3D baskı, betondan polimerlere kadar çeşitli malzemelerle çalışabilir ve hem büyük ölçekli binaları hem de küçük ölçekli modülleri inşa edebilir.

Dünyanın farklı bölgelerinde hayata geçirilen 3D baskı projeleri, bu teknolojinin inşaat sektöründe yarattığı dönüşümün etkileyici örneklerini sunmaktadır. Hollanda’da, Eindhoven Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen The 3D-Printed House projesi, hem estetik hem de işlevsellik açısından 3D baskının sınırlarını zorlamıştır. Sadece 120 saatlik bir baskı süresiyle tamamlanan bu yapı, enerji verimliliği ve malzeme sürdürülebilirliği açısından bir dönüm noktasıdır. Dubai’de ise “Geleceğin Ofisi” olarak adlandırılan proje, 17 gün gibi kısa bir sürede tamamlanmış ve tamamen sürdürülebilir bir yapı olarak tasarlanmıştır. Bu ofis, Dubai’nin çevresel ayak izini azaltma stratejisinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Hindistan’da Tvasta Manufacturing Solutions tarafından inşa edilen 3D baskı evi, yalnızca beş gün içinde tamamlanmış ve düşük gelirli aileler için uygun maliyetli bir çözüm sunmuştur. Geleneksel yöntemlere kıyasla %30 daha az enerji harcanarak inşa edilen bu ev, sürdürülebilir yapı anlayışına önemli bir katkı sağlamaktadır. Amerika’da ise Habitat for Humanity tarafından geliştirilen projede, evsizliği azaltmak amacıyla dayanıklı ve uygun maliyetli konutlar ICON teknolojisi ile inşa edilmektedir.

3D baskı ile inşa edilen yapıların sunduğu sürdürülebilirlik avantajları oldukça dikkat çekicidir. Bu yapılar, enerji tasarrufu sağlayan tasarımlarıyla enerji verimliliğini artırmaktadır ve özellikle enerji tüketiminin yüksek olduğu bölgelerde büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, geleneksel inşaat yöntemlerinde kullanılan malzemenin %30’a kadar israf edildiği tahmin edilirken, 3D baskı bu israfı neredeyse sıfıra indirmektedir. Ekonomik çözümler sunması da 3D baskının bir diğer önemli avantajıdır; hızlı ve düşük maliyetli üretim kapasitesi, özellikle afet bölgelerinde büyük bir ihtiyaç olan konutların hızla inşa edilmesine olanak tanımaktadır. Bunun yanı sıra, yerel malzemelerle yapılan 3D baskı inşaatlar, çevreye uyum sağlayarak karbon ayak izini önemli ölçüde azaltmaktadır. Bu özellikler, 3D baskı teknolojisini yalnızca yenilikçi değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir inşaat yöntemi haline getirmektedir.

Bu teknolojinin en büyük avantajlarından biri, geleneksel inşaat süreçlerinde karşılaşılan malzeme israfını ve karbon salınımını büyük ölçüde azaltmasıdır. Örneğin, Hollanda'da 3D baskı ile inşa edilen "3D-Printed Bridge" projesinde, geleneksel yöntemlere göre %60 daha az malzeme kullanılmıştır.

Ayrıca, 3D baskı ile inşaat, düşük maliyetli konut ihtiyacını karşılamak için kritik bir çözüm sunar. Özellikle afet bölgelerinde ve gelişmekte olan ülkelerde hızlı ve ekonomik konut inşası, bu teknolojinin öne çıkan özelliklerinden biridir. ICON adlı şirket, Meksika’da düşük gelirli aileler için yalnızca 24 saat içinde inşa edilen evler yaparak bu potansiyeli gözler önüne sermiştir.

Yazımın ilk satırlarında da bahsettiğim gibi, Türkiye'de 3D baskı teknolojisinin en dikkat çekici örneklerinden biri, Eskişehir Teknik Üniversitesi ve Çimsa iş birliği ile hayata geçirilen Teknoloji ve Etki Merkezi’dir. Üniversite-sanayi iş birliğiyle gerçekleştirilen bu proje, Türkiye'nin inşaat sektöründeki yenilikçi potansiyelini gözler önüne sermektedir.

Proje kapsamında geliştirilen Teknoloji ve Etki Merkezi, 140 metrekarelik alanıyla Türkiye’de 3D baskı teknolojisiyle inşa edilen ilk teknoloji merkezi olarak tarihe geçmiştir. Merkezin beton dökümü ve duvarlarının inşası, bu yenilikçi teknoloji sayesinde yalnızca 48 saat içinde tamamlanmıştır. 3D yazıcıya uygun beton harcı ise Çimsa’nın beyaz çimento ürünleri kullanılarak yaklaşık altı aylık bir çalışma sonucunda geliştirilmiştir. Merkezin enerji ihtiyacı, yakın zamanda çatısına yerleştirilecek güneş panelleriyle tamamen yenilenebilir kaynaklardan karşılanacaktır. Bu durum, hem maliyetlerin düşürülmesine böylece ekonomik sürdürülebilirliğin sağlanmasına hem de çevresel sürdürülebilirliğin artırılmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca, bina tasarımında, enerji verimliliğini artıran pasif tasarım teknikleri de kullanılmıştır.

Eskişehir Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü mezunu olan Ebru Yıldız tarafından projelendirilen bu yapı, genç girişimciler için ilham kaynağı olacak bir alan yaratırken, aynı zamanda Türkiye'nin sürdürülebilir mimaride öncü bir ülke olabileceğini göstermiştir. Merkez, ileri malzeme teknolojilerinde Türkiye’nin gelecekteki rekabet gücünü artırmayı hedeflemektedir. Bu merkez, malzeme teknolojileri alanında teorik bilgiyle pratiği bir araya getirerek hem akademisyenler hem de girişimciler için önemli bir eğitim ve gelişim alanı sunmaktadır. Sabancı Holding CEO’su Cenk Alper, Sabancı Gençlik Seferberliği kapsamında inşa edilen Teknoloji ve Etki Merkezi’nin Cumhuriyet değerleriyle uyumlu bir vizyonun ürünü olduğunu vurgulamıştır. Gençlere olan güvenin ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin bu merkezin temelini oluşturduğunu belirten Alper, Türkiye’nin stratejik öneminin artık coğrafi konumdan ziyade ileri malzeme teknolojilerindeki başarısıyla ölçüleceğini ifade etmiştir. Ayrıca, merkezin "beyin göçünden beyin gücüne" dönüşümün bir sembolü olacağını ve sürdürülebilir bir ekonomi için malzeme üretim teknolojilerinin yeniden ele alınması gerektiğini dile getirmiş, hız ve aksiyonun önemine değinerek, bu merkezle gençlerin geleceğin liderleri olarak yetiştirileceğini vurgulamıştır. Eskişehir Teknik Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Adnan Özcan ise Sabancı Holding ve Çimsa ile hayata geçirilen Teknoloji ve Etki Merkezi’nin Üniversite Sanayi İş Birliklerinin en değerli örneklerinden biri olduğunu belirtmiş ve ESTÜ’nün öğrencilerine yalnızca teknik bilgi değil, eleştirel düşünme becerisi ve sosyal donanım kazandırmayı hedeflediğini, bu merkezin ise bilgi ve becerilerin katma değerli ürün ve faydaya dönüşmesine katkı sağlayacağını ifade etmiştir.

Daha sürdürülebilir, daha dayanıklı ve daha erişilebilir şehirler inşa etmenin mümkün olduğunu gösteren 3D baskı teknolojisi, geleceğin yapı sektörü için bir devrim niteliğindedir. Eskişehir Teknik Üniversitesi'nin Yenilikçi Girişim Merkezi gibi projeler, bu teknolojinin yalnızca Türkiye'de değil, tüm dünyada nasıl büyük bir fark yaratabileceğini göstermektedir.

Bu noktada, bireylere, yerel yönetimlere ve uluslararası kuruluşlara büyük görevler düşmektedir. 3D baskının yaygınlaşması için gerekli altyapının oluşturulması, bu alandaki araştırmaların desteklenmesi ve toplumun bilinçlendirilmesi şarttır. Sürdürülebilir bir gelecek hayal ediyorsak, bu teknolojiyi yalnızca bir araç değil, bir vizyon olarak görmeliyiz.

Hepimiz, bu dönüşümün bir parçası olabiliriz. Yerel yönetimlerden bu teknolojiyi kentsel planlamaya entegre etmelerini talep edebilir, bireysel olarak bu projeleri destekleyebilir, özellikle afet sonrası yeniden yapılandırma projelerinde bu yapılar hızlı ve sağlıklı konut ihtiyacının karşılanması için bir alternatif olarak değerlendirilebilir. Bu çerçevede yapı endüstrisinin aktörleri ve toplumsal paydaşlar geleceğin şehirlerini daha sürdürülebilir teknolojiler ile  inşa etmek için üzerimize düşeni yapmalıdırlar. Eskişehir Teknik Üniversitesinin ÇİMSA iş birliği ile ortaya çıkardığı Merkez bu kapsamda iyi bir kılavuz olacaktır.

Unutmayın, sürdürülebilir şehirler yalnızca bir gelecek vizyonu değil; aynı zamanda bugünün sorumluluğudur.

Herkese güzel bir hafta diliyorum.