Şimdi herhangi bir yerde sadece 100 kişinin yaşadığı bir köy düşünülelim. Bu köydeki yaşayan kişilerin kökenlerine dağılımı 57 Asyalı, 21 Avrupalı, 14 Kuzey ve Güney Amerika'lı, 8 Afrikalı şeklinde olsun. Bunlardan 52 kişisi kadın, 48 kişisi erkek olsun ve 30 kişisi beyaz tenli kalanları diğer renklerden olsun.
Mülkiyet ve servet dağılımına göre köyün tüm zenginliğinin %59'u 6 kişinin elinde olsun ve bu altı kişinin tamamı ABD vatandaşı olsun.
Köyde yaşayanların 70 tanesi okuma yazma bilmiyor olsun ve üniversite eğitimi almış kişi sayısı sadece 1 olsun. Bu yüz kişiden sadece 1 tanesinin bilgisayarı olsun ve bu kişilerin 20 tanesi elektrikle hiç tanışmamış olsun.
Bunların 50 tanesi kötü ve yetersiz besleniyor, 10 tanesi açlık çekiyor, 10 tanesi obez, 20 tanesi aşırı kilolu olsun.
Diğer yandan bu köyde yaşayan kişilerden 80 tanesi standart altı evlerde yaşıyor olsun. 25 tanesi temiz ve güvenilir içme suyu imkanlarından yoksun durumda olsun, 40 kişisi güvenilir şekilde yönetilen atık su, kullanma suyu sistemi ve tuvaletten mahrum olsun. Bunlardan 25 tanesi evde ellerini sabun ve su ile yıkayamıyor olsun ve tüm bu sebeplerle bu kişilerin çocukları hastalanıyor ve ölüyor olsun. Bunlardan her yıl bir kişi zorla yerinden ediliyor, yine bir kişi çeşitli afetler yüzünden olduğu yeri terk etmek zorunda olsun.
Her gün bir kişi doğarken bir kişi de ölüyor olsun.
Bu köyün adı ne mi olsun?
Bence bu köyün adı Dünya olsun.
Bu küçük köy örneği, dünya genelindeki eşitsizlikleri somut bir şekilde ortaya koyuyor. Ancak eşitsizlik sadece istatistiklerde değil, aynı zamanda gerçek yaşamların içinde de derin izler bırakıyor. Dünya genelindeki insanların günlük yaşam mücadeleleri ve bu eşitsizliklerin neden olduğu acılar, insanlığın karşı karşıya olduğu acil bir sorunun parçasıdır.
Tüm gelişmişliğimize rağmen eğitim, insanların hayatlarını dönüştürebilecek bir araç olmasına rağmen, hala pek çok insan için ulaşılmaz bir hedef olarak kalıyor. Dünyada okuma yazma bilmeyenlerin sayısı, eşitsizliklerin kök salmış olduğunu ve fırsatlardan mahrum kalanların sayısının hala çok yüksek olduğunu gösteriyor.
Sağlık hizmetlerine erişimdeki eşitsizlikler de insanların yaşam kalitesini ve uzunluğunu ciddi şekilde etkiliyor. Temiz suya, hijyenik koşullara ve sağlık hizmetlerine erişim, birçok insan için hala bir hayal. Bu koşullar altında, özellikle çocuklar olmak üzere, pek çok kişi hastalıkların pençesine düşüyor ve ölüyor.
Mülkiyet ve servetin adaletsiz dağılımı, dünyanın kaynaklarının nasıl kullanıldığını ve kimin faydalandığını gösteriyor. Büyük bir zenginlik bir avuç insanın elinde toplanırken, çoğunluk yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veriyor.
Sonuç olarak, yazımın başındaki dünyanın bir yansıması olarak küresel nüfusun ve kaynakların bu küçük örneğe indirgenmiş haliyle köyümüzün, birçok sosyal, ekonomik ve kültürel sorunları barındırdığı açık. Bu sorunlar arasında eşitsizlik, eğitim fırsatlarına erişimdeki dengesizlik, sağlık hizmetlerine, temiz su ve sanitasyona ve teknolojiye erişim gibi konular bulunmakta. Ancak bu eşitsizliklere karşı harekete geçmek ve daha adil bir dünya yaratmak mümkün. İnsanlık olarak, bu sorunları ele almak ve çözmek için birlikte çalışmalıyız. Eğitim, sağlık, gelir dağılımı, teknoloji ve çevre gibi alanlarda adil politikaları benimsemeli ve uygulamalıyız. Ancak bu şekilde, gerçek ve sürdürülebilir değişim mümkün olacaktır.
Ülke olarak biz de Dünya adındaki köyün bir parçası olduğumuz düşünülürse, dün yapılan yerel seçimlerin sonucunda oluşan yerel yönetimlerin özellikle Büyükşehir Belediye Başkanlıklarının daha yaşanabilir ve adil bir yer yaratabilmek adına sorumlulukları bir hayli fazla. Bir kısmı asli görevleri içinde olmasa da herkesin eğitime erişimini sağlamak için eğitim kurumları ve programları geliştirilmesinde, sağlık hizmetlerine erişimi artırmak için sağlık merkezleri ve klinikler kurulmasında ön ayak olmalılar. Ayrıca önleyici sağlık hizmetleri teşvik etmeli ve desteklemeliler.
Gelir eşitsizliğini azaltmak için kendi yetki sınırları dahilinde adil vergi politikaları ve sosyal yardım programları uygulamalılar. Yerel kalkınmayı teşvik edici ve gelirin daha adil bir şekilde dağıtılmasını sağlayacak adımlar atmalılar.
Bilgi ve iletişim teknolojilerine erişimi artırmak için altyapı geliştirilmeli ve teknolojiye erişimi teşvik eden politikalar benimsemelidirler. Bilgisayar ve internet gibi teknolojilere erişimi kolaylaştıracak programlar ve eğitimler düzenlemeliler.
Beslenme eğitimi ve sağlıklı yaşam konularında bilinçlendirme kampanyaları düzenlemeli ve sağlıklı gıda kaynaklarına erişimi artıracak önlemler almalılar.
Toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik etmek için fırsat eşitliği sağlayacak politikalar benimsemeliler.
Çevresel kaynakların korunması ve sürdürülebilir kalkınma ilkelerine uygun uygulamalar teşvik etmeliler.
Bu adımların uygulanması, yereldeki sosyal ve ekonomik koşulların iyileştirilmesine ve toplumun genel refahının artırılmasına yardımcı olabilir. Ancak bu süreçlerin uzun vadeli ve sürdürülebilir olması için toplumsal katılımın sağlanması ve ilgili paydaşların iş birliği yapması önemlidir.
Unutmamak lazım ki, değişim ve dönüşüm yerelde başlar…